Bu Blogda Ara

20 Eylül 2013 Cuma

EVA YERBABUENA SEMİNERİ


Aslında yazılarımı biriktiriyordum ve başka bir şekilde değerlendirmeyi düşünüyordum ancak ben değiştikçe hissettiklerim ve yazacaklarım da günden güne değişiyor, o yüzden önce yazılanlara baktığımda hayatımda zamanın gerisinde kaldığını görüyorum. Daha geç olmadan bazı yazılarımı sizlerle paylaşmak istedim.
Seminer’den 4 ay sonra ve bugün yazdıklarım:
Evet, Eva la Yerbabuena’nin seminerine katılmamın üzerinden tam 4 ay geçti ancak bana kattıkları yeni yeni vücut buluyor. Uzun zamandır sizlerle de bu deneyimimi paylaşmak istiyordum.  Jerez’e gitmek üzere hazırlanmıştım ki birkaç gün öncesinde seminer ile ilgili bir mail geldi. Hiçbir şey düşünmedim. Sadece orada olmak istiyordum. Ne parası, ne seviyemin uygun olup olmadığı, ne de lisanımın yeterli olup olmadığı. Bu seminer için maddi olanağım yoktu. Bu bile önümde bir engel olmadı. Bir dostum bana bu konuda destek oldu. Kendisine sonsuz teşekkür ediyor ve şükrediyorum. Belli ki bir şeyler yolumu açıyordu deneyimlemem gereken şey için. Tek istediğim 2 sene öncesinde bir otobüs yolculuğum sırasında izlemiş olduğum gösterisinin sonunda seyirciyi selamlayışındaki enerjisine dokunmaktı. İzlerken gözyaşlarımı tutamamıştım. Orada ne ego, ne yapmacıklık vardı. Bu kadın, bu muhteşem dansçı kesinlikle başka bir güce sahipti. İlahi güç. Sadece dans ederken başka birisi oluyordu ve o sırada her kiminle buluşuyorsa aldığı enerjiyle sahnede dans ediyor ve müzik kesilip selam kısmı geldiğinde ise dua etmiş, meditasyondan yeni çıkmış biri gibi, yeniden doğmuş biri gibi şükredercesine selam veriyordu. Adeta alkışlardan utanıyordu. Kendisine bunları sormak istedim ve işte oradaydım. Tam yanında. Aynı mekan içerisinde Eva ile birlikte 1 hafta boyunca soluk alıp verdim, ter döktüm, yeri geldi ağladım, yeri geldi güldüm ama bu bir dans eğitiminin çok ötesindeydi. Hatta belki hayatım boyunca alabileceğim en güzel eğitim idi. Bu bir kişisel gelişim eğitimiydi. Yıllardır törpülemek için uğraş verdiğim, bu yolda kitaplar okuduğum, değişik öğretilere merak saldığım, egom sonunda yerle bir olmuştu. Her gün kaçmamak için kendimle adeta savaştım. Ağzından çıkacak her kelime benim için çok değerliydi ve büyük önem taşıyordu. Oysa ki ben tüm bu konuşmaların yalnızca ufacık bir bölümünü anlayabiliyordum. Ne kadar çok ağladım. Dans seviyesi de profesyonel seviye idi. Tüm bu yetersizliklerimle yerden yere vurulmuş hissettim kendimi. Bir yandan da Eva yumuşacık, samimi, sıcak, verici, egolarından sıyrılmış bir kişiliğe sahipti. Onunla aynı havayı soluma fırsatı yaratmıştım kendime. O dönemlerde Reiki, nefes terapisi gibi teknikler denemiş, farkındalığımı açmak için her tür öğretiyi dener olmuştum. Bu semineri de onlardan biri olarak görmeye çalıştım. Diyordum ki kendime. Neden ben? Tüm dünyada sadece 33 kişi orada olabilmişti. Orada bulunan yabancıların hepsi yıllardır İspanya’da yaşıyordu. Bir tek ben farklıydım. Demek bu kadarına izin verildi dedim kendime. Onu sadece gönül gözüyle anlamam gerekiyormuş. O yüzden sonuna kadar direndim.




Neler mi yaptık? Seminer Sevilla dışında Eva’nın yaşadığı yer olan Dos Hermanas’ta bir tiyatro sahnesinde gerçekleşti. Ortam büyüleyiciydi. Tekerlekli aynaları bir araya getirerek salon havası yaratılmıştı. Belgeselde gibiydim ki zaten tüm semineri bir Fransız bayan belgesel hazırlamak için çekti. Her gün otobüs, tren yolculuğu yaptık. 33 kişiydik. Her ülkeden öğrenciler vardı. Brezilya, Arjantin, İtalya, Japonya, Costa Rica, İspanya, Türkiye, Amerika…….Pek çok yabancı 6-10 yıldır İspanya’da yaşıyordu. Pek çoğu ünlü isimlerin company’lerinde dans ediyorlardı. ( Antonio Canales, Eva Yerbabuena)  Dersler saat 10:00’da başlıyordu. 2 saat dans eğitimi olarak planlanan program 4 saate çıkartıldı. Hiç ara vermeden 4 saat dans eğitimi aldık. Bu eğitimlerin bazen büyük bir bölümü konuşma ile geçiyordu. Sorularımızı cevaplıyordu Eva. Karınlar zil çalarak koşa koşa yemek yemeğe gidiyorduk. Akşam 18:00 -21:00 arası her gün bir seminer konusu vardı. Eva ‘nın company’sinin direktörü, kostümcüsü, ışıkçısı, gitaristi ve aynı zamanda eşi olan Paco, vokalisti 2. Falcon ve son olarak kendisi bizlerle pek çok şey paylaştı. Son günler hepimiz duygusal anlar yaşamaktan dolayı mutlu ama yoğun tempo nedeniyle bir hayli yorgun bir şekilde gelip gidiyorduk. Pek çok doğaçlama çalışması yaptırdı. Hayvan taklitlerinden dans hareketleri yarattı, Lorca’nın bir şiirinden tiyatral bir çalışma yaptırdı, şapka varmış gibi birkaç marcaje(yürüyüş) yaptırdı ve en beğenilen hareketlerden bir koreografi oluşturuldu.
Bu hikayede en üst seviyelere ulaşmış olmasına rağmen, her an herkesten bir şeyler öğrenilebileceğine inanan bir dansçı olan Eva’nın bu yönünü vurgulamak istedim. Bizlere de ders olur belki. Konu benimle ilgili. Demiştim ya derslerin birinde elimizde şapka olduğunu varsayarak tiyatro sahnesinin bir ucundan diğer ucuna en fazla 5 figür yaparak yürümemizi istedi Eva. Müzikle. Form Garrotin. Flamenko ile ilgilenenler bilir. Bu formda şapka kullanımını sıkça görürüz. Ben heyecandan tirtir titriyorum. Daha önceki çalışmalarda herkese yaptırmamış, birçoğumuzun görerek öğrenmesini istemişti. Bu sefer kaçış imkansızdı. Aklıma gelen fikirleri hep benden öncekiler yapıyordu, ben sürekli sıranın arkasına kaçıyordum. Ayrıca herkes çok da iyi kullanıyordu bedenini. Neyse en son ben kaldım. Can havli ile bir fikir geldi aklıma. Beğendiklerini belli eden tepkiler verdiler. Çok şaşırdım. Ben bende değildim çünkü. Düşünsenize Eva……Sonra herkes en beğendiği hareketleri seçti. Bunların birleşiminden Eva bir koreografi yaptı. Bir kişi de bunu tek başına dans etti. Sonra hepimiz birden öğrenip dans ettik. Çok keyifli bir yaratım süreci değil mi? Benim iki figürüm seçildi. Ama bir tanesi tamamen temayı değiştirdi. Dansı komediye çevirdi. Seminerin sonunda Eva hepinizden bir şeyler öğrendim ve evime dönüyorum demişti. Haklıymış. 2010’da Sevilla’da Bienal vardı. Flamenko Bienali. Arkadaşım ( seminerdeki Sevilla’da yaşayan Türk arkadaşım-Asime Özözer) bana dedi ki Melis sana bir sürpriz var Eva’nın provalarını izledim. Gösteriyi dikkatle izle. Senden bir şey var gösteride. Evet. Doğruydu. Eva kendi gösterisinde benim şapkayla yaptığım figürü kullanmıştı. Hatta bu figürü palyaço kılığındaki bir erkek dansçı yapıyordu. Belki o palyaço fikri bile o hareketime bağlı olarak doğmuştu. Ne kadar öğretici bir süreç değil mi? Öğrenmenin sınırı yok. Etkilenme, esinlenmenin sınırı yok. Tüm kanallarımız açık olmalı yaratmak için yeterli malzememiz olması için. İlhamın nereden, kimden geleceği bilinmez. Bu kadar mütevazilik, öğrenmeye açık olmak. Büyük insan…Eva.
Seminer sonrasında herkes tek tek tiyatro sahnesinin ortasına yerleştirilmiş olan koltuğa oturup seminer ile ilgili düşüncelerini, deneyimlerini, neden geldiklerini anlattı. Duygularımı yeterince ifade etmek için İspanyolcam yeteri değildi. O yüzden İspanya’da yaşayan Türk arkadaşımdan (Asime’den) çevirmesini rica ettim. Zaten son günün verdiği duygusallıkla hepimiz çok hassastık. Neredeyse konuşmaların tümünde ağladık. İşte bizim sahneye birlikte çıkmamız da insanları çok duygulandırmış. Arkadaşım yanımda diz çöktü ve sözlerimi çevirmeye çalıştı. Buraya ne zaman kaybettiğimi bilmediğim içimdeki çocuğu bulmaya geldim dedim. Buraya gelişim bir içe dönmesi çabasının sonucuydu. Senin nefes alışını bile kaçırmak istemezken söylediklerini anlayamamak beni her gün kahretti ama iyi ki bırakmadım, dayandım. Çünkü inanıyorum almam gerekeni hislerimle de olsa aldım. Seni videonda izledikten sonra enerjine dokunmak istemiştim. Seni merak ettim, tanımak istedim. İşte sözlerim özetle bunlardı. Konuşurken dimdik Eva ve arkadaşlarıma bakıyor ve ağlayarak Türkçe kelimelerle duygularımı haykırıyordum. Herkes çok etkilenmişti. Sonradan bunu sözleriyle dile getirdiler. En son Eva konuştu. Ayakkabılarını çıkartıp yere oturdu. Dansçı Eva değil kendim olarak sizlerle konuşuyorum dedi. Seminerden ne kadar etkilendiğini, harika bir deneyim yaşadığını anlattı. Hiç kısıtlamadan, kendine saklamadan tüm bildiklerini, Flamenko dolu yaşamında, sanat ve yaşam alanında hayat boyu keşfettiklerini, deneyimlediklerini, öğrendiklerini bizlerle paylaşmış sonunda tüm bu iyi niyeti kendine bumerang gibi geri dönmüş, onu doyuma ulaştırmıştı. Seminer sonu sertifikalarımız dağıtıldı. Sadece bana özel bir not yazdı. “Hepimiz aynı dili konuşuyoruz”. Ben senin her nefesindeyim. Sonraki tüm hafta bu duyguyu hissetmeye çalışarak çektim havayı içime.



Tüm bunlar nedensiz mi yaşandı? Ben neden böyle bir deneyim geçirdim? Hayatıma somut bir şey katabildim mi? Aslında çok köklü bir değişim bekliyordum kendimde, daha çabuk ve somut. Belki bunlar birikim. Bir yerde, bir zaman çıkacak ortaya. Ruhumun gelişmesi için yaşandı tüm bunlar. Bugün ve ileride yapacaklarım için hazırladı beni belki de. O seminerden sonra almak istediğim eğitimler vardı, yapmak istediklerim. Sanatım adına. Bunları yapamadım. Hayatın koşuşturmalı temposuna girdim yeniden. Türkiye’ye dönünce öğrencilerimle aylarca paylaştım aslında öğrendiklerimi. Orada bizde denediği şeyleri kendi öğrencilerimde denedim. Eğitimime de farklı bir bakış açısı getirmek istedim ama dediğim gibi konsantrasyonum hayatımı devam ettirebilmek adına verdiğim mücadeleyle dağıldı. Öğrencilere de sene sonuna kadar  somut bir şeyler öğretmem onları sahneye hazırlamam gerekiyordu. Eski tekniklere geri döndük.
Bugün tekrar soruyorum. Bu seminer neler kattı bana? Beni kendimle ilgili olarak sorgulattı daha ilk günden. Neden flamenko, hedefim ne, nasıl bir yol izlemeliyim bundan sonra gibi. Şimdi ben biliyorum ki Flamenko hayatta kendimi bulmam için bir araç, bir yol, bir hayata bakış biçimi. Başladığım ilk günden bu yana pek çok şey değişirken hayatımda, Flamenko ile ilgili hissiyatlarım da çok değişti. Yine biliyorum ki Eva semineri bir dönüm noktası oldu hayatımın her alanında.
Her gün sonunda öğrencilerime detaylı bir şekilde seminerde yaptıklarımız ve yaşadıklarım, hissettiklerimle ilgili mail attım. İstedim ki her anımı paylaşayım. Bir eğitmen pek çok şekilde faydalı olabilir. Bildiklerimi kendime saklamak asla tarzım olmadı. Okuduklarından da açık olanlar pek çok şey aldı diye inanıyorum. O günlerdeki hislerimi ve deneyimlerimi çok değer verdiğim sevgili öğrencilerimle paylaştığım şekliyle sizlerle de paylaşıyorum. Eminim sizler için de eğitici olacaktır.
Seminerden ufak notlar:
. Hiçbir şey için sınır yok diyor. Bu sınırları,  kuralları biz koyuyoruz.Tüm blokları kırın, sınırları kırın, vücudunuz olduğunu unutarak dans edin diyor. Bunu da bir boğa güreşçisinden duymuş. Ve ne zaman siz vücudunuzu unutursunuz o zaman her yerde olursunuz.
-Ne zaman ki nefes alır rahatlar gitaristin çaldığı o ilk melodiyi dinleyerek dansımıza başlarız o zaman rahatızdır. Sinirle, gerginlikle dinlersek dans edemeyiz.
-Tamamen doğal olmaktan bahsediyor. Duruşun, düşünüşün, her şeyin doğal olmalı. Korku hep bizimle olacak, onunla yaşamayı, hareket etmeyi kabulleneceğiz, ben de korkuyorum diyor ama onunla oynamamız lazım.
-Ne zamanki mental kalıpları kırarız o zaman özgürüz diyor.
-Dans ederken başka bir ben var. Normal hayatta asla olamayacağım bir ben ve ne zaman ki gösteri bitiyor yaşamdaki Eva geliyor ve o Eva selama çıkamıyor. Çünkü a önce dans eden başkası. Bu selamı kabul bile edemiyorum diyor. Hiçbir şey için sınır yok diyor. Bu sınırları kuralları biz koyuyoruz… … Ne zaman ki mental kalıpları kırarız o zaman özgürüz.
-Sahnede herkesin birbirine saygılı olması gerektiğinden bahsettiler. Ben dansı sevmeyen, takip etmeyen biriyle çalışmam diyor Eva. Ne zamanki beni izlemekten zevk alır ve benle sahnede bir bütün olur o zaman ortaya çıkan şey inanılmaz olur diyor.
-Disiplinden bahsettiler. Bu iş kondüsyon, sağlık, kafa işi diyor. Hasta biri işime yaramaz.
-Müzisyen işe saygılı olmalı ve biz uçaktan inip saatlerce o yorgunlukla çalışıyoruz bu iş başka türlü çıkmaz.
-Ben diyor Eva hiçbir zaman sahnede müzisyenimi rencide etmedim. Hızı düşürmelerini ya da yükseltmelerini isterken seyirciye çaktırmadan yaparım ama ayni saygıyı da müzisyenimden beklerim.
- Sevmediğim bir melodi varsa değiştirmek durumunda bunun tartışması olmaz. Dansçı benim.
- Paco( eşi ve gitaristi)  diyorki bir solea yaparsın değişik birşeyler olabilir ama özüne sağdık kalınmalı. Dinleyen onun solea olduğunu tanımalı. Karakterini veren şeyi yok etmemelisin.
Öğrencilerim paylaşımlarımdan sonra pek çok yüreklendirici mailler attı bana. Bunlardan bir tanesini sizlerle paylaşarak yazımı sonlandırmak istiyorum;
Mail grubuna attığın mailleri okudum, çok etkilendim. Sana özel bir mail atmak istedim. Ressam olduğumu biliyosundur(sanırım:) )) ve sanatın, dışavurum’ un her dalına hayran olduğumu bilmeni isterim. Flamenkoyla da bu coşku ve dışavurum gücüden ilgilenmiştim özellikle!!!
Senin yazılarında, o güzel coşkuyu, doğallığını, heyecanını ve büyük paylaşım isteğini görmek beni çook duygulandırdı. Notlarını hissederek okudum. Sanat bu işte, teknik falan değil aslında, hepsinin üstüne geçip ruhu katabilmek !! ve bu herkese nasip olmuyor, sen de bunu hissetme çok hoş bir histi. Kendimi çok yakın hissettim ve paylaşmak istedim.
Allah’ a teşekkür ediyorsun ya Eva ile seni tanıştırdığı, buluşturduğu için, ben de  kimi insanlar için, karşılaştığım, ruhlarıma değen O yüce insanlar için Yaradan’a şükrettiğimi bilirim!!! Ayrıca eminim bunu sen de biliyorsundur ki, bu senin gücün ve ruhun sayesinde de oldu, ve O insanla buluşabildin.
Neyse, heyacanla ; heyecanlı duygularımı umarım ki, güzel aktarabilmişimdir. Beni heyecanlandırdığın, bu alelacele şeyleri yazdırdığın için teşekkürler sana Melis!
Güzel deneyimler; güzel zorlanmalar…
Çok sevgiler.