Bu Blogda Ara

26 Eylül 2013 Perşembe

Dernek Üyeliği ve Avantajları


Özel indirimler;

 Derslerde(Flamenko dersleri ve  İspanyolca eğitim’de %15 indirim)


Workshop etkinliklerinde


AzulCafe’de ( Flamenko müziklerinin çalındığı, gitar dinletilerinin olduğu,
İspanyol tapalarını da tadabileceğiniz bir buluşma noktası)



AzulSinema’da (Flamenko dans gösterileri, videoları ve Carlos Saura, Tony Gatlif gibi yönetmenlerin filmleri izletilecek)


Organizasyonlarda


Melis Cangüler Tasarım Mağazasında ( Dansta ya da dışarıda kullanabileceğiniz pek çok tekstil ürünü, Flamenko ayakkabısı, kanvas tablo, duvar saati , çanta ve bunun gibi pek çok ürün –örneklerini
http://www.tish-o.com.tr/dukkan/melis-canguler-flamenko-urunleri_40

ve  http://www.kalistom.com/MELISIN-DUKKANI,LA_12548 2.html#labels=12548-2  adreslerinde görebilisiniz)



 Bunların dışında;

 Değiş- tokuş Flamenko Gardroptan yararlanma


 Kütüphane ( müzik, video, kitap) arşivinden yararlanma


Etkinliklerde öncelik


Dernek gösteri grubunda yer alma fırsatı


Dernek içi faaliyet takımlarında aktif görev alma


Asistanlık fırsatı




Eğitim sonunda ve workshop’larda derneğimiz ve eğitmen tarafından imzalı sertifika verilecektir.



Nasıl Üye Olabilirim?



Üyelik formumuzu bilgisayardaki üyelik formu linkinden  ya da basılı kopyadan doldurduktan sonra derneğimize gelerek üyelik ücretini elden ödeyerek ya da derneğimizin hesap numarasına ücretinizi yatırarak üye olabilirsiniz.

Üyelik formu için linkteki formu tıklayın;

https://docs.google.com/forms/d/15jLKjuf0fWcG1-OYIwDQHSpGo2aNkQZD_UuVlzUSMDM/viewform

EL FARRU İLE WORKSHOP DÜZENLEDİK


30-31 MAYIS 2013 TARİHİNDE ,DERNEĞİMİZİN WORKSHOP SERİLERİNİN İKİNCİSİNİ ATÖLYE DANS ve FLAMENKO İZMİR  İŞBİRLİĞİ İLE GERÇEKLEŞTİRDİK.



İSPANYA SEVILLA’DA  YAŞAYAN  ”FARRU” ADIYLA TANINAN ÜNLÜ DANSÇI  Antonio Fernández Montoya   PACO DE LUCIA İLE BERABER GELDİĞİ İSTANBUL KONSERİ ÖNCESİ , FLAMENKO SEVERLERLE 2 GÜNLÜK BİR WORKSHOP ETKİNLİĞİNDE BULUŞTU.


WORKSHOP SONUNDA TÜM KATILIMCILARA FARRU TARAFINDAN İMZALI OLARAK SERTİFİKA VERİLDİ.





25 Eylül 2013 Çarşamba

AZUL İLE FLAMENKO GARDROP OLUŞTURUYORUZ!!!




AZUL İLE FLAMENKO GARDROP OLUŞTURUYORUZ!!!

Hepimizin ortak sıkıntısı olarak gözlemlediğim bir konuda derneğimizin bir önerisi var !!!

Evinizde giymekten sıkıldığınız ve sahnede çok görüldüğünü düşündüğünüz Flamenko kostümlerinizi derneğimize getirin, gardrop oluşturalım. Beğendiğiniz başka bir kostümle bizden ayrılın ya da kiralamaya bırakın. Kostümü olmayanlar da ücret karşılığında bizden kiralama yapabilirler. Detayları için bize azuldernek@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz.




DERNEĞİMİZİN İLK TOPLANTISINI GERÇEKLEŞTİRDİK




Derneğimizin ilk toplantısını 26 Ocak 2013 Cumartesi Günü  gerçekleştirdik.  Bizlerle birlikte yol alacak yol arkadaşlarımızla tanıştık, hedeflerimizi belirledik. Sizler de aramıza katılmak isterseniz  detaylı bilgi almak için azul.dernek@gmail.com adresine mail atabilirsiniz. Ayrıca twitter’dan da bizimle buluşabilirsiniz.   https://twitter.com/azuldernek

Saygılarımla,

NEDEN AZUL!!!


Kalitesiyle, farklılığıyla ve yenilikleriyle kendini sürekli geliştiren ve ülkekerarası kültür alışverişine önem veren bir zihniyetle çalışmak, sadece Flamenko Sanatı değil İspanya ve Endülüs Kültürü’nü tanıma ,öğrenmeye yönelik faaliyetler geliştirmek ve Türk Kültürü’nü de İspanya’da tanıtmak  derneğimizin amaçları arasındadır. Yardım ve Sosyal Sorumluluk Projeleri geliştirmek de derneğimizin hedeflediği başlıca konulardandır. Ayrıca Flamenko dansı ve müziği ile ilgilenenlerin bir araya gelip kendilerini geliştirebildikleri bir çatı oluşturmak da amaçlarımız arasındadır.



NEDEN AZUL?

Azul İspanyolca bir kelimedir. Anlamı Mavi’dir. Mavi derinliği, dinginliği sembolize eder.  Biz Flamenko dünyasında bilinen kırmızı ve siyah algısını biraz değiştirmek istedik. Bu iki baskın ve kuvvetli renk ,gücü, özgürlüğü, başkaldırıyı sembolize eder.  Flamenko Sanatını oluşturan mücadele, zorluk, öfke, isyan renkleridir. Oysa ki değişen Flamenko dünyasında artık daha fazla kabul etme, daha ılımlı bir şekilde kendini ifade etme vardır. Bu değişimi dans  gösterilerinde rahatlıkla görebiliriz. Biz de dernek felsefesi olarak  temelindeki özgürlük, başkaldırı, mücadele ruhunu kaybetmeden daha ılımlı, daha kabul edici, kucaklayıcı bir ruhu benimsedik ve yol arkadaşlarımızın da farklılıklar taşısalar da ana duygudan , felsefeden ayrılmamalarını, ana renk olan Mavi’nin etrafında toplanıp büyümeyi hedeflemelerini bekliyoruz. Paylaşım, dostluk, samimiyet, içtenlik, sebat, azim, istek, devamlılık, yaratıcılık  derneğimizin ruhunu oluşturur. Sizler de bu ruha kendinizi yakın hissediyorsanız paylaşmaya, öğrenmeye, gelişmeye önem veriyorsanız ve ülkemizde bu büyülü, öğrendikçe, içine girdikçe sizi daha fazla kendisine çeken kültürü tanıtmak ve büyütmek istiyorsanız doğru adrestesiniz.

¿Por qué Azul?

Esta palabra española simboliza la profundidad y la serenidad. Hemos querido distanciarnos un poco de los típicos colores flamencos, como son el negro y el rojo: colores fuertes y dominantes, simbolizan la fuerza, el poder, la libertad y la rebeldía; lucha, dificultad e indignación se asocian muchas veces con estos colores en el arte flamenco. Sin embargo hoy en día la expresión flamenca es mucho más libre y está dotada de otra sensibilidad .

La filosofía de nuestra asociación se basa en la tolerancia y en la inclusión, sin perder las raíces del flamenco, el aire de libertad y lucha. Esperamos aunque los amigos de la carretera tiene distinción, tiene un objetivo para unirse y crecer cerca azul que es el color principal Afán, amistad, sinceridad, sencillez, intercambio, constancia, perseverancia y creatividad son algunos de los valores que mejor crean el espíritu de “Azul”. Si te interesan estos valores, quieres desarrollarte y te importa aprender y participación o dar a conocer en nuestro país esta cultura mágica que es un arte muy complejo que acaba enganchando, nos encantará compartir contigo.

NEDEN DERNEK!!!


ENDÜLÜS KÜLTÜRÜ FLAMENKO DERNEĞİ "AZULMAVİ"


Merhaba,

Derneğimizle ilgili ilk blog yazımı yazmak istedim bugün. Henüz çok yeniyiz ancak fikirler ,projeler 2005 yılından bu yana olgunlaşmayı, hayata geçmeyi bekliyordu. Sabırla doğru zamanı ,doğru yeri bekledim. Hayalim öncelikle çok iyi bir dansçı olabilmekti. Sahnede olmak benim için bambaşka bir duygu. Kendimi ifade edebildiğim, ruhumu özgürleştirebildiğim yer. Önceleri çok üzülüyordum kendimi hayalini kurduğum kadar geliştiremediğim için. Ben hep kıyısından köşesinden dolaştım dansın. Bale yılları ve Flamenko ile geçen yıllar bir şekilde yokluk ile geçti. Ben kovaladım o kaçtı.  Sonra kovalamayı bırakıp teslim oldum. Ne istediğimi anlamaya , hissetmeye çalıştım. Ve keşfettim ki beni tek mutlu eden sadece dans etmek değil aynı zamanda paylaşmak. Hatta bu daha ağır basıyordu. İzlediğim bir videoyu bile tek başıma izlemekten keyif alamıyordum. Bunun dışında öğrendiklerimi aktarmak. Eğitmen demek istemiyorum kendime hele de Flamenko konusunda. O kadar çok öğrenecek şey var ki. Ben sadece biraz daha fazla bildiğim şeyleri paylaşıyorum ve her zaman herkesten bir şeyler öğrenmeye açığım. İşte bu düşünceler beni bir çatı oluşturmaya daha  fazla odakladı. Burası öyle bir çatı olmalıydı ki, insanlar kendilerini oluşturabilsin, paylaşabilsin, egolarını kapının dışında bırakıp gelebilsin. Çünkü burada korkacak bir ortam olmayacak. Sevgi ile üretmeyi, paylaşmayı, kalbimizi açmayı, açınca da yaralanmayacağımızı gördüğümüz, keşfettiğimiz  bir yuva olacak burası. Demokrasinin olduğu bir ortam olmalı. Ortak hayallerimiz ve hedeflerimiz bizi bir arada tutmalı. Yıllardır pek çok okul ortamı, kurs ortamı gördüm. Türk ya da yabancı. Hep gözlemledim. Biriktirdim. Yanlışlıkları, güzellikleri. İnanıyorum ki oluşturduğum çatının temeli çok sağlam. Çünkü inanç büyük. Hayaller sağlam. Kendime olan güvenim çok testten geçti ve tam not aldı.

Derneğimizin tek hedefi Flamenko sanatını paylaşmak değil, parçası olduğu Endülüs Kültürü’nü de öğrenmek ve yaşamak. Ailemizde sadece Flamenko dansını icra edenler değil kültürüne, yemeğine, eğlencesine, diline meraklı ilgili olanlar da katılsın istiyoruz. Ülkemiz zor zamanlar geçiriyor. Hepimiz bir şekilde uyuşturuluyoruz. Gençler umutsuz. Ve boşluk duygusu tehlikeli. Dolayısıyla yeni gelen nesillere güzel bir oluşumu miras bırakmak en büyük isteğim. Böylelikle kendilerini ait hissedecekleri  alternatif aileleri olacak. Ben pek çok zorluğu, bunalımlı dönemimi, kendimi arayış safhalarımı Flamenko sanatına olan bağlılığım ile atlattım ve güçlendim. Ne zaman boşlukta hissetsem, ya da ailemde sıkıntılar olsa imdadıma yetişti. Yanlışlıklara sapmama engel oldu, ruhumu , kalbimi temiz tutmama yardım etti. Birşeylere emek vermenin, sebat etmenin ne demek olduğunu ve kazançlarını gösterdi. Başka bir konuda bu kadar sebat edebilir miydim bilemiyorum ancak bu kültür sanki damarlarımda var ve ayrılmaz bir parçam.

Zaman içinde daha çok etkinliğimiz ve gerçekleştirdiğimiz projelerimiz oldukça bizi daha iyi tanıyacaksınız. İlk organizasyonumuz olan Aylin Bayaz Workshop’una güzel dostlar edindik. Bize inandılar, güvendiler yanımızda olmak istediler.Ben bugün biraz olsun içimdekileri paylaşmak istedim. Bu duyguları paylaşanları ve bizimle birlikte olmak isteyenleri aramıza bekliyoruz. Hep yakınıyoruz, birilerine kızıyoruz, eleştiriyoruz. İşte sizlere sizin gibi hissedenlerle beraber olabileceğiniz bir ortam. Sahip çıkın, üretin, paylaşın, yaşatın, yaşatalım…

Son olarak workshoplarla ilgili olarak daha demokratik bir ortam yaratmaya çalışıyoruz ve daha çok kişinin yararlanabilmesi için öncelikle sizlere soruyoruz ne çalışmak istersiniz, hangi günlerde uygun olursunuz, kaç saat katılmak istersiniz diye. Yoksa her zaman olduğu gibi seviyeler günler ve saatleri biz de belirleyebilir ,uyan gelsin diyebiliriz. Amacımız olabildiğince daha fazla kişiyi yararlandırabilmek. Yabancı eğitmenlerle çalışmak herkese nasip olmuyor ne yazık ki.. İspanya’ya herkesin gitmesi mümkün olamıyor gerek maddi gerek vakit problemi nedeniyle. Olabildiğince sık workshop düzenlemek istiyoruz tabi ki sizlerin talep etmesi durumunda. O yüzden bize taleplerinizi yazmaktan çekinmeyin…

Güzel günler diliyorum,Sevgimle,

Melis

27/02/2013



















Flamenko Aşkım ve Bu Yoldaki Yolculuğum

Flamenko ve hayatımla ilgili biraz da günlük kıvamında bir yazı. Kendim için zaman zaman yazdığım şeyler. Bugün sizlerle de paylaşmak istedim. Ve daha sonraki zamanlarda da yazmaya devam edeceğim. Zaman zaman da paylaşımlarıma devam edeceğim.Bu yolda yürümek isteyenlere belki ışık tutar. Sevgilerimle..

Flamenko Aşkım ve Bu Yoldaki Yolculuğum
Benimkisi bir aşk hikayesi. Yıllardır peşinden sürüklendiğim, uğruna tüm hayatımı değiştirdim bir hikaye bu. Mesleğimi, arkadaşlarımı, sevgilimi, ailemi, evimi, doğduğum şehri bana terk ettiren aşkım. Beni hayata karşı kararlı, cesur kılan, maddiyattan bağımlılığımı kopartan, ruhani yolculuğa, kendimi keşfe çıkartan aşkım. Ona biraz olsun ulaşabilmek için savaş verdiğim aşkım. Evet Flamenko ateşi bu. Çocukluk yıllarında bale eğitimi ile başlayan dans tutkusu gün geçtikçe içimde büyümeye başlamıştı. İstanbul’da izleme fırsatı bulduğum İspanyol Nasyonel Balesi’nin büyüleyici gösterisiyle içimde büyüyen bu dans ateşini artık nasıl söndüreceğimi biliyordum. İstanbul’da flamenko kursu açıldığını duyar duymaz eleme sınavına katılarak 1999 yılında flamenko macerama başlamış oldum.
Çocukluk yıllarımda halamın evinde İspanya’ya ait semboller görürdüm. Yelpaze, Şal, Kastanyet,İspanyol bebek..Eniştem gemi kaptanıydı. Çok ülke gezerlerdi. İspanya da onlardan biriydi. Getirdikleri şeyler daha o zamanlardan ilgimi çekmişti. Bir de ortaokul yıllarında çok yakın bir kız arkadaşım vardı. Çok yakındık. Birlikte dans çalışırdık. Okulun dans grubuna girmiştik. Annesi İspanyol’du. Çok fazla sempati duyuyorum annesine karşı. Kendisi ses sanatçısıydı ve dansçıydı. Bize dans çalıştırıyordu evinde. Bu arkadaşımla olan arkadaşlığım yıllarca bende iz bırakmıştır. Konuştukları lisan, kostümleri, dansları beni hep çok etkilemiştir. İspanyollara karşı hep bir ilgim ve sempatim olmuştur. Zaman zaman geçmiş yaşantımda oralarda olduğuma inanırım.
Önceden hobi olarak başlayan bu dans zamanla beni rahatlatan, özgürleştiren, yaşamanın tadına varmamı sağlayan vazgeçilemez bir ihtiyaç haline geldi. İş hayatına yeni atılmıştım. Yani aslında hayata. Ailemde de tam o dönemlerde maddi sıkıntılar ortaya çıkmıştı. Zor bir dönemden geçiyordum. Pamukların içinden dikenli bir yola atılmıştım.  Son derece tecrübesiz, çekingendim. Tam o dönemde yetişmişti imdadıma Flamenko. Dans ederken, dans öğrenirken sadece flamenkoyu düşünüyordum. Başka sorunlar, dış dünya, gerçek yaşam, sıkıntılar hiçbir şekilde aklıma gelmiyordu. Sadece yaptığım dansa konsantre oluyordum. Bu sebeplerden dolayı içimde artık dayanılmaz boyutlara ulaşan flamenko tutkusuna daha fazla karşı koyamayarak başlangıçta maddi zorluklarla karşılaşacağımı bilmeme rağmen profesyonel iş yaşamımı bir kenara bıraktım ve hayatımın geri kalan kısmında sadece flamenko dansı ile ilgilenmeye karar verdim. Bulunduğumuz ülke koşullarında hayli zorlu bir yoldu bu. Ancak aşk insanın gözünü kör ediyor. O yıllarda Türkiye bu sanatı çok fazla bilmiyordu. Bu sanatı icra eden profesyoneller yoktu. Hoş onca çabaya rağmen hala çok fazla bilinmiyor, flamenkoya flamingo, flamengo diyorlar ya da Latin dansı olduğunu sanıyorlar. Hesapsızca girdiğim bu yolda tesadüflerle ilerledi yolculuğum.

Profesyonelliğe geçiş süreci; Ders aldığım sıralarda kursta yeni tanıştığım bir arkadaşım yanıma geldi ve çok sevimli bir şekilde,” biz bir grup kuruyoruz sen de gelmek ister misin?” dedi bana. Ben olur dedim. Artık işsizdim zaten. İstediğim şeyi yapmak için yeterli vaktim vardı. Provalara başladık. Bir şarkıcımız bile yoktu. 4 kız başladık önce, sonra biri aramızdan ayrıldı. 3 kız kalmıştık. Bir de gitarist. Yaşları benden çok küçüktü arkadaşlarımın. Ben 7 yıl süren iş dünyasından yeni çıkmış, bu dünyada pek çok üst düzey yöneticilerle çalışmıştım. Koç ve Sabancı gibi büyük holdinglerde görev almıştım. Arkadaşlarımın hayat tecrübesizlikleri, yaşları beni her zaman endişelendirmişti. Hayata bakış açılarımız çok farklıydı normal olarak. Kendimi bu süreçte yalnız hissedişim de büyük ölçüde yaş farkından oldu. Neyse biz İstanbul’da Galata Kulesi’ne yakın bir İspanyol Restaurant’ında haftada bir gösteri yapmaya başladık. Allah’ım ne günlerdi. Sonra kayıtları izledikçe gülüyor, gelişimlerimize inanamıyorum. Bizimkisi tam bir cahil cesaretiydi. Gitaristimiz ayrılmak istedi, izin vermedik. İyi ki de vermemişiz. Şimdi kendisi çok ilerledi. Besteler yapıyor, eğitim veriyor. Orada bir sezon boyunca gösteri yaptık. Ortama alıştık. Birbirimize alıştık. Şimdiye kadar hep tiyatro sahnelerinde dans etmiştim. Bale yıllarımdan beri.  Orada kimse konuşmaz. Işıklar kapalıdır. Siz pek kimseleri göremez içinize odaklanırsınız. Restaurant ise bambaşka bir dünya. Herkes konuşuyor. İnsanlar, garsonlar sürekli hareket halinde ve burada içine odaklanman çok daha zor. İnsanların tepkilerini ya da tepkisizliklerini çok net görüyorsunuz. Eğer onların sizin hakkınızda ne düşündüğünü düşünmek gibi bir hataya düşerseniz, bu sizin bittiğiniz andır. İşte ben böyle bir tecrübe yaşadım. Gerçekten korkunçtu. Birilerinin düşüncelerine daldım ve hareketi unuttum. Sonradan izlediğime göre epey bir süre olduğum yerde bir sağa bir sola sallanmışım. Başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. Bir daha asla bu işi yapmayacağım. Sahne benim işim değil dedim. O arada dans etmeye devam ediyordum. Sonra dansım bitti ve ben yerime oturdum. O an başka bir karar daha aldım. Bugün burada bırakırsam bir daha asla cesaret edemeyecektim. Tıpkı kaza yapan bir sürücünün hemen tekrar trafiğe çıkması gerektiği gibi ben de ikinci dansıma çıktım ve kendime çok iyi dans edip seyirciye ve kendime az önce yaşamış olduğum kötü tecrübeyi unutturacağıma dair söz verdim. Ve öyle de oldu. Başarılı bir dans oldu. Seyirci de ben de memnun olmuştum. Sonrasında aramıza şarkıcı katıldı. Şimdi biraz daha Flamenko gösterisine benzemeye başlamıştı yaptığımız gösteri. En son olarak da perküsyon çalan arkadaşımız katıldı bize. Grup artık tamamdı. Biz her geçen gün daha rahatlar olmuştuk sahnede. İspanyollar izlemeye geliyordu bizi. Çok heyecan vericiydi. Daha önce ders almış olmama rağmen, önümde örnek biri olmadığı için bu işin önünü göremiyordum. Yani bu işi profesyonel olarak yapabileceğim aklıma bile gelmemişti. O yüzden derslerde öğrendiklerimi biriktirmek de aklıma gelmemişti. Koreografiler aklımdan uçup gitmişti. Ancak grup kurduktan sonra aldığım eğitimleri başka bir gözle inceler ve öğrenir olmuştum. Kendi koreografilerimi yapmaya başladım. Daha sonra grup içinde anlaşmazlıklar olmaya başlamıştı. Ve biz dağıldık. Ben başka bir gitarist arkadaşımla ve şarkıcıyla bir araya geldim. Bir yandan da para kazanmam gerekiyordu. Ders vermeye başladım. Ailemin maddi durumu o dönemlerde iyi değildi. O yüzden evden destek alamıyordum. Zaten işe girdiğim yıldan itibaren ailemden bir daha hiç para almadım. Kendi ayaklarımın üzerinde durmak istedim. Hayatı öğrenmek, ne olursa olsun ayakta kalacak kadar güçlenmek. O yıllarda pek çok gösteriye çıktım, öğrenciler yetiştirdim. Bu arada da yıl içinde biriktirebildiğim parayla her yıl Eylül ayı’nda İspanya’ya gidip 1 aylık bir süreçte İspanya’da kalıp dansımı geliştirmeye çalıştım. Tabi bu bana hiçbir zaman yetmedi. Bir dansçı için kendini geliştirememek ölüm. Kültürü özümsemek, flamenkoyu tüm vucuduna, ruhuna geçirmek için orada olmak, bir süre o topraklarda yaşamak lazım. Bu bende öyle bir takıntı oldu ki artık bıraktım peşini. İstemekten yoruldum. Eminim serbest bırakırsam bu gerçekleşecek. Ruhum orada ben burada. Bölünmüşlük hissi. Çok fena. Yaşamayanın anlaması çok zor.

Ankara yolculuğum; İstanbul’da pek çok stüdyoda ders verdim, gösterilerde yer aldım. Sonrasında Ankara’dan bir teklif geldi. İstanbul’daki ikinci grupta dağılmıştı. Dans edemiyordum. O yüzden Ankara teklifini değerlendirdim. Gerçekten çok zorlu bir süreçti. Hem fiziksel anlamda hem de ruhsal anlamda. İstanbul’daki tüm yorgunluklarımdan biraz da kaçış olmuştu Ankara benim için. İlk yıl her Pazar sabahı saat 7’de otobüse biner 13 civarı Ankara’da olur saat 14’de derslere başlardım. Arka arkaya 4 sınıf çalıştırır akşam öğrencilerimin evinde misafir olur gece 24 otobüsü ile geri dönerdim. Hiç ders kaçırmadan kar, kış demeden tam bir sezon bu şekilde geçti. Bu arada gittiğimde, konserler için müzik grubuyla da provalarımız olurdu. İstanbul’a döndüğümde ise aralıksız her gün ders veriyordum çeşitli mekanlarda. Tüm bu yorgunluğa değen tek bir yanı vardı, Ankara’da benim yolumu gözleyen, heves ve heyecanla benden bir şeyler öğrenmek isteyen öğrencilerimin varlığı. Kalabalık bir öğrenci grubu vardı ve biz yavaş yavaş büyüyen bir aile gibi olmuştuk. Maddi tatmin bu hikayenin neresinde derseniz, hiçbir yerinde. Ancak maddiyatın verdiği hazla ölçülemez manevi bir doyum vardı içimde.

Ankara’ya yerleşme sürecim; sonraki yıl Ankara’da kalma sürem artmıştı. Pazar, Pazartesi günleri hem ders hem müzik grubuyla provalarımızı yapıyorduk hem de Salı akşamları bar programında yer alıyorduk. Her hafta başka bir öğrencim beni misafir ediyordu evinde. Bu tabi ki çok yorucu bir durum. Kendinle kalmak istiyorsun, kafanı boşaltıp deşarj olmak istiyorsun ancak bu yoğunlukta mümkün olamıyordu. Sinirler de ufak ufak yıpranıyordu. İstanbul yine yoğun geçiyordu. Fiziksel olarak çok yıpranmıştım. Boynumda yolculuklardan kalma fıtık ve düzleşme, soğuktan sistit hastalığı, bir de üstüne yüzümü demir bir kolona çarpıp göz retinamı yırtınca, Allah tarafından mesajlar geldiğini, hayatımda köklü bir değişiklik yapmam gerektiğini düşündüm. Bu şekilde devam edemezdim. Bir yandan herkes Ankara’ya yerleşmemi istiyordu. Böylece tüm vaktim derneğe kalacaktı. Çok fazla emeğim vardı. Ya İstanbul ya Ankara’yı seçecektim. İstanbul bir yandan beni gitgide ürkütür hale gelmişti. Doğup büyüdüğüm şehirden artık korkar olmuştum. Mesafeler beni çok yoruyordu. Kendime odaklanamıyordum. Hep sinir ve stres hali. Hem de ailemle yaşıyordum. Çok aramama rağmen maddi koşullarım dahilinde istediğim gibi bir ev de bulamamıştım. Evimi dans stüdyomla birleştirmek istiyordum. İstediğim zaman üretmek, daha fazla dans çalışabilmek. Biriktirebildiğim tüm parayı İspanya yolculuklarıma ve eğitimime harcıyordum. İspanya’da olmak bana soluk aldırıyordu. Çok sevdiğim Flamenko dolu dünyamda doya doya 1 ay geçiriyordum. Hep mutlu, özgür, rahat hissetmişimdir oradayken. İspanya dönüşleri ise hep acılı olmuştur. Oradayken ne kadar hızlı gelişebildiğimi görmek, her köşede Flamenko dinleyebilmek, tamamen kendine yatırım yapabilmenin verdiği mutluluk ve huzur. Ülkemde hep yalnızlık hissi. Gittikleri ülkenin dilini bilmeyenlerin hissettiği yalnızlık hissi gibi. Anlatıyorsun, paylaşmak istiyorsun, üretmek istiyorsun, gönül dostları arıyorsun, sokaklar Flamenko koksun istiyorsun, her yerde Flamenko müziği duymak istiyorsun. Suni değil gerçek bir Flamenko yaşamı istiyorsun. Olamıyor. Bir türlü olamıyor. İşte Ankara’da biraz daha bu hislerimi giderebileceğim inancındaydım. Paylaşmak, bildiklerini aktarmak. Flamenkoyu samimi olarak hissedebilenlerle olabilmek. Yazın tam istediğim gibi bir ev buldum internetten. Ters dublex. İlk aileden ayrı evim. İçinde dans çalışabileceğim bir ev. Güçlüklerle ev kurdum. Sonra ufak ufak ihtiyaçlarımı almaya başladım. Evde ne buzdolabı ne çamaşır makinesi, ne tabak ne çatal ne yatak. Hiçbir şey yoktu. Yerleşmemin 2 yılı içinde evin pek çok eşyasını almıştım. Dert değildi. Artık dans çalışabiliyordum.
Yerleşik olan ilk yılım çok hareketli geçti. Neredeyse her gün ders veriyordum, haftada 2 bar programı ve çok sayıda şehirlerarası , şehir içi konserlerimiz oluyordu. Ankara’ya yerleştikten sonra bulunduğum ortamda gitgide çoğalan sıkıntılar oluşmaya başlamıştı. Geçtiğimiz 2 yılın da birikimleri vardı. Hep sabırla pek çok şeyin değişmesini, düzelmesini bekledim. Sezon bitti. Eylül ayı’nda Sevilla’ya gittim. Eva Yerbabuena’nın verdiği bir seminere katıldım. Bu semineri, izlenimlerimi, yaşadıklarımı, hislerimi, getirilerini ayrı bir yazı konusu olarak paylaşacağım. Bu seminer dönüşü bakış açımda çok şeyler değişmişti. Flamenko benim için başka şeyler ifade eder olmuştu. Adapte olmakta zorlandım. Öğrencilerime başka şekilde eğitim vermeye başladım. Flamenkoyu, bu yoldaki yolculuğumu sorgular hale gelmiştim. Hala da sorguluyorum. Neredeyse her gün. Yine yoğun bir seneydi yerleşik olduğum 2.yıl. Hayatımda çalkantılar oluyordu. Bir şeyler değişime uğramıştı içimde. Dahası değişme çabası içindeydi. Eva ‘nın seminerinde düğmeme basılmıştı dönüşü yoktu. Her değişim süreci sıkıntılıdır. Kabuk değiştirirsiniz. İnandıklarınız, bağlı olduklarınız tekrar tekrar sorgulanır içinizde. Dalga dalga olur içinizdeki duygular. Bir yandan da hayat devam etmek zorundadır. Siz pek çok şeyle mücadele halindeyken bir de bu değişimin verdiği hisle baş etmek zorundasınızdır. Hayatında daha iyi şeyler isteyenler, daha büyük mutluluk ve huzur isteyenler için bu böyle olmak zorundadır. Yoksa hayat tekdüze gider.
3.yerleşik yılımda Ankara’da bulunma sebebim olan ekiple, kurumla yollarımı ayırma kararı aldım. Çünkü vizyonum, bu yoldaki görüşlerim, flamenkoya bakış açım artık farklılık gösteriyordu. 2010 yılı Eylül ayı Bienal için Sevilla’ya gittim. Ve dönüşte kendimi, ne yapmak istediğimi dinlemek, düşünmek için bir süre her şeye ara verdim. Yapayanlız evimde oturdum günlerce günlerce düşündüm. Bir yandan yazdım bir yandan da çocukluğumdan beri yaptığım gibi karakalem portreler çizmeye başladım. Hayatımda ilk defa bu kadar dingin bir vaktim oldu. 5 yaşında okula başladığımdan beri hem bale , hem dershane, hem okul sonrası çizim kursları, üniversite dönemi, iş hayatı ve dans, sonrasını zaten okudunuz. Hep koşturdum. İlk defa durmak istedim. Bu durmak bana o zamanlarda hiç iyi gelmedi. Alışmadığım bir şeydi çünkü. Ama geminin rotasını değiştirmek için gemiyi durdurmak zorundaydım. Bu son yılım durağan geçti. Az sayıda kendimi idare edecek kadar ders verdim ve çok az sayıda gösteriye çıktım.

İstanbul’a geri dönüş; Yeni sezonda da yani bu yıl Ankara sayfasını şimdilik kapatıp İstanbul’a geri döndüm.  Ankara’daki misyonum şimdilik tamamlanmış görünüyordu. Burada yeniden ,tüm tecrübelerimle, daha olgunlaşmış, farkındalıkları artmış, daha ne istemediğini bilen, istedikleri üzerinde hala düşünen bir Melis olarak, bir hayat yaratmaya geldim. Hiçbir şey bıraktığım gibi değil. Ben ayak uydurmaya, anlamaya çalışıyorum. Bundan sonra yapacaklarımda ,yansıtacaklarımda pek çok yaşanmışlığın izleri olacak. Flamenko bir şekilde hep hayatımda olacak. Şekli, yoğunluğu nasıl olacak şu an bilemiyorum. Ancak ben öğrenmeye, paylaşmaya, yaşadıklarımı yansıtmaya, daha “Flamenka” olmaya devam edeceğim. Bu benim hayatım. Bu bir dansın, müziğin, sanatın çok ötesinde bir durum. Bu bir yaşam öyküsü. Benimle şekillenen, tam da seçmiş olduğum gibi hiç de kolay olmayan bir hayat mücadelesinin öyküsü.
Sevgilerimle,
Melis     
12/02/2012

21 Eylül 2013 Cumartesi

EĞER

Eğer , bütün etrafındakiler panik içine düştüğü ve bunun sebebini senden bildikleri zaman sen başını dik tutabilir ve sağduyunu kaybetmezsen; 
Eğer sana kimse güvenmezken sen kendine güvenir ve onların güvenmemesini de haklı görebilirsen; 
Eğer beklemesini bilir ve beklemekten de yorulmazsan veya hakkında yalan söylenir de sen yalanla iş görmezsen,ya da senden nefret edilir de kendini nefrete kaptırmazsan, bütün bunlarla beraber ne çok iyi ne de çok akıllı görünmezsen; 
Eğer hayal edebilir de hayallerine esir olmazsan, 
Eğer düşünebilip de düşüncelerini amaç edinebilirsen, 
Eğer zafer ve yenilgi ile karşılaşır ve bu iki hokkabaza aynı şekilde davranabilirsen; 
Eğer ağzından çıkan bir gerçeğin bazı alçaklar tarafından ahmaklara tuzak kurmak için eğilip bükülmesine katlanabilirsen, ya da ömrünü verdiğin şeylerin bir gün başına yıkıldığını görür ve eğilip yıkılmış aletlerle onları yeniden yapabilirsen; 
Eğer bütün kazancını bir yığın yapabilir ve yazı-tura oyununda hepsini tehlikeye atabilirsen; ve kaybedip yeniden başlayabilir ve kaybın hakkında bir kerecik olsun bir şey söylemezsen; 
Eğer kalp, sinir ve kasların eskidikten sonra bile işine yaramaya zorlayabilirsen ve kendine ‘dayan’ diyen bir iradeden başka bir güç kalmadığı zaman dayanabilirsen; 
Eğer kalabalıklarda konuşup onurunu koruyabilirsen, ya da krallarla gezip karakterini kaybetmezsen; 
Eğer ne düşmanların ne sevgili dostların seni incitmezse; 
Eğer aşırıya kaçmadan tüm insanları sevebilirsen; 
Eğer bir daha dönmeyecek olan dakikayı, atmış saniyede koşarak doldurabilirsen; Yeryüzü ve üstündekiler senindir Ve dahası dahası sen bir İNSAN olursun oğlum.

İngiliz Şair Rudyard Kipling'in ünlü 'if' Eğer şiiri.1865'te Hindistan'da dünyaya geldi.Altı yaşına geldiği zaman, Hindistan'ın ikliminin İngiliz çocuklarının sağlığına iyi gelmeyceğini düşünen anne ve babası onu İngiltere'de yaşayan bir ailenin yanına gönderdi. İlk tahsilini İngiltere'de yaptıktan sonra Hindistan'a dönen Kipling, Lahor'da gazeteciliğe başladı.1889'da yeniden İngiltere'ye dönüp Londra'ya yerleşen ünlü yazarın, İngiliz dilini ustalıkla kullanması, Hindistan'daki hayatı yazılarında konu alması, romantizmle realizmi birleştirmeyi başarması ona 1907'de Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazandırdı. Ayrıca iki kez sövalyelik ünvanına layık görüldüğü halde kabul etmedi.Hayatını hikaye yazmakla geçiren İngiliz hikayecisi 1936 yılında Londra'da öldü.

HAYALLER




İyisiyle, kötüsüyle, mutluluklarıyla, hüzünleriyle, umutlarıyla, umutsuzluklarıyla koca bir yılı deviriyoruz. Kaçımız hayal kurmuştu ya da bu hayallerini bir kağıda yazıp onlara ulaşmak için hedef koymuş ve çok çalışmıştı bilemiyorum ancak şimdi yepyeni bir yıla giriyoruz. 2014. Hayallerimiz için yepyeni bir sayfa açabiliriz. Sınırsızca yazabiliriz hayallerimizi. Hatta bir hayal defterimiz bile olabilir. Şöyle bol fotoğraflı, hayallerimize benzeyen, sembolik fotoğraflar. Disiplinli bir şekilde çalışarak ve yüreğimizi ortaya koyarak ulaşamayacağımız şey yoktur. İnanç, iyi niyet, sevgi, ne istediğini bilmek ve odaklanmak yeterlidir. Hayatımızı tasarlamamız gereklidir yoksa oradan oraya sürükleniriz. Geçmişte yaşadığımız kötü tecrübelerimizi bir kenara bırakıp yeniden hayallerimize sarılmalıyız. Bizi sınırlandırmasına izin vermemeliyiz yaşadıklarımızın. Elbette ki bunlardan ders aldık, olgunlaştık. Ancak ileri yürümek ve başarmak istiyorsak bu tecrübelerin korkularımız haline gelmesine izin veremeyiz. Aksi halde hayallerimize ulaşamayız. Sadece korktuklarımızı yaşamaya başlarız. 
Haydi kalkıp bir kalem alın ve 2014 Hayallerinizi yazın, Nasıl biri olmak istiyorsunuz?  Ailenizle ,dostlarınızla ilişkileriniz nasıl olsun? Nasıl bir hayat yaşamak, nelere sahip olmak istiyorsunuz? Hergün bunları tekrar okuyun. Önceliklerinizi belirleyin kafanızı karıştırıp odağınızı dağıtacak eylemleri, günlük rutin alışkanlıklarınızı bir kenara bırakın. Sonra aylık hedefler belirleyip kağıt üzerinde o ayı bir görün. Görün ki içinde bulunduğunuz ayda yaşayacaklarınız tesadüf olmasın. Sizin önceden elde etmek istediklerinizle aynı doğrultuda olsun. Unutmayın hayallerimizi kaybedersek hayattaki motivasyonumuzu da kaybederiz. Hareket halinde olmak için hayallerimizi her zaman canlı tutmalıyız.
İşinizi şansa bırakmayın…Herkes için  güzel bir yıl olmasını diliyorum..
Sevgimle,
Melis



Öğrenci Soruları Vol.2

Sorular: 
Bu dansı ne kadar sürede öğrenebilirim?
Bu dansı nerelerde icra edebilirim?
Bu işin profesyonel anlamda geleceği var mıdır?
Cevaplar:
1.Öğrenme süreci devam eden bir süreçtir. İşin içine girdikçe ne kadar az şey bildiğimizi anlarız. Tabi bu bizi yıldıran bir şey olmamalı aksine her gün kendimizi geliştirdiğimiz için mutlu olmalıyız. Flamenko bir salon dansı değildir. Tango ve Latin kökenli danslara göre farklıdır. Kısa sürede figür öğrenip dans etme şansımız yoktur. Daha çok sahnede icra edilen bir danstır. Bunun dışında “fiesta”larda doğaçlayarak da icra edebiliriz . Ben bu dansı daha çok klasik bale eğitimine benzetiyorum. Teknik eğitimin yoğun olduğu bir dans türü Flamenko. Bu dansı icra edebilmek için iyi bir ritm duygusuna ve iyi bir ritm tekniği çalışmasına ihtiyacımız var. Üst bedenin, ellerin ve ayak vuruşlarının aynı zamanda kullanılıyor olması eğitim sürecini uzatan etkenlerdendir. Klasik bale ve modern danstaki gibi iyi bir üst beden eğitimine, enerji kullanımı eğitimine ihtiyaç vardır. Ayaklarla ritm yapıldığı için yoğun bir ayak tekniği çalışması gereklidir. Minimum 1 sene içerisinde haftada 1 gün 1,5 saatlik bir çalışmaylabir koreografi  öğrenip müzik eşliğinde dans edebiliriz. Tabi bu süreçte öğrencinin kendi kendine ne kadar çalıştığı da çok önemlidir. Derste ,eğitmen verilen sürede sadece bildiklerini aktarabilir. Pratiğini yapmak, bir önceki derste öğrendiklerini unutmadan derse gelmek öğrencinin sorumluluğundadır. Eğitim sürecinin hızlanması öğrencinin dansa yatkınlığı, ritm duygusunun kuvvetli olması, daha önce başka bir dans eğitimi almış olmasına göre değişkenlik gösterir. Tüm bunlar süreci hızlandıran unsurlardır. Ancak çok fazla hırs yapmadan doğal sürecinde ilerlemeye özen göstermeli, algımızı açık tutmalıyız. Bol bol Flamenko dans videosu izlemeli, müzik dinlemeliyiz ancak bu dansı sadece çok sevdiğimiz için yaptığımızı unutmamalı, başarıdan çok mutlu olmayı hedeflemeliyiz başarı zaten çalışmak, istemek ve sevgiyle kazanılacak bir şeydir.
2.Flamenko dansını eğitim aldığımız okulların öğrenciler için düzenlemiş oldukları gösterileri dışında kendi aramızda düzenleyebileceğimiz Fiesta olarak adlandırılan Flamenko partilerinde icra edebiliriz.
3.Tabi ki vardır. Eğitim almaya ilk başladığım zamanlarda bu anlamda örnek alabileceğim biri yoktu. O yüzen profesyonel olabileceğim yani Flamenko sanatını icra ederek para kazanabileceğim aklıma bile gelmedi. Ancak yıllar ilerledikçe aynı okulda ders aldığımız bazı arkadaşlarımız bu işi profesyonel olarak yapmaya başladılar. Çeşitli yerlerde dans ettiler ve ders verdiler. Yine de aklımda yoktu. İyi bir mesleğim vardı ve dansı da sadece çok seviyordum. Ancak yıllar sonra Flamenko dans etmek mesleğimden aldığım keyfin önünde geçince işimden istifa ettim ve hobi olarak başladığım Flamenko dansıyla profesyonel olarak ilgilenme kararı aldım.. Asıl mesleğim Endüstri Ürünleri tasarımı olmasına rağmen şu an paramı Flamenko sanatından kazanıyorum. Hem eğitmenlik yapıyorum hem de gruplarda dans ediyorum . İşimden istifa ettim ve bir grup kurduk bu grupta dans etmeye başladım. Bir yandan da  Flamenko  eğitimime devam ettim. Flamenko eğitimi vermeye başladım. Bizler bu konuda Türkiye’de ilklerdeniz, öncüyüz. Bizlerden sonra pek çok arkadaşımız da cesaret ederek bu yoldan yürümeyi seçtiler ve her geçen gün yeni arkadaşlarımız aramıza katılıyor. Gerçekten istedikten ve çalıştıktan sonra hiçbir şey için geç değildir, hiçbir şey imkansız değildir. 
http://melisflamenco.com/flamenko-askim-ve-bu-yoldaki-yolculugum/http://melisflamenco.com/flamenko-askim-ve-bu-yoldaki-yolculugum/ Blog yazımda konuyla ilgili çok daha fazla detay bulabilirsiniz.)

Öğrenci Soruları Vol.1

Flamenko Sanatı dünyada çok yaygın ve bilinen bir sanat türü olmakla beraber ülkemizde yeni yeni tanınmaya başladı. Benim Flamenko dansına başladığım yıllara nazaran(1999) epey yol kat etti ve hızla da gelişmeye devam ediyor.2003 yılından bu yana eğitmenlik tecrübem ve kendi öğrencilik yıllarımda yaşadığım sorular beni bu rehber niteliğindeki bölümü hazırlamaya itti. Ayrıca bu kültürü tanımak, dansını öğrenmek isteyip ders alma imkanı olamayan Güneydoğu illerimizdeki arkadaşlarımızdan da elektronik posta yoluyla pek çok talep aldım. Kendi tecrübelerimle elimden geldiğince Flamenko dansına başlayacak olan ya da bu kültürü biraz olsun tanımak isteyen arkadaşlarıma yol göstermeyi istedim. Umarım faydalı olabilmişimdir.
Şu kısacık yaşamda İçinizdeki tutkunun peşinden gitmeniz dileklerimle……
Sevgiler,Melis CANGÜLER

1.BÖLÜM Öğrenci Soruları
Derslerde ne giyebilirim, Nereden temin edebilirim, Kostümlerin fiyat aralığı nedir?
Nasıl bir ayakkabı ile başlayabilirim, nereden temin edebilirim, fiyat aralığı nedir ?
1.BÖLÜM Cevaplar
1. Her işin kendine özgü giyinme biçimi vardır. Nasıl bir iş yerine eşofmanla gidilmezse dans derslerine de takım elbise ya da mini etek ve topuklu ayakkabı gibi giysilerle gelinmez. Yaptığımız işe saygımızdan ve o işin gerektirdiklerinden ötürü doğru kıyafeti seçmemiz gerekir. Ders başlangıçlarında her dans dersinde olduğu gibi vücut esnetme ve ısıtma hareketleri yapılır. O yüzden ilk derste elinizin altında hazır bulunan rahat eğilip kalkabileceğiniz bir kıyafet seçmelisiniz. Terleyeceğinizi de mutlaka göz önünde bulundurmalısınız. Dışarıya dansta giydiğiniz kıyafetlerle çıkarsanız adale tutulması ve soğuk algınlığı gibi problemlerle karşılaşabilirsiniz. İçinize bir tshirt, body altınıza da eşofman, tayt ya da uzun kloş etek giyebilirsiniz. Dans aralarında terinizin soğumaması ve bu soğumadan etkilenmemeniz için hırka, şal giyebilirsiniz.
Kostümleri yurtdışından temin edebilirsiniz. Orijinal Flamenko kostümü satan pek çok mağaza var İspanya’da ve sadece İspanya değil Amerika, Almanya, Hollanda, Japonya gibi flamenkonun çok yaygın olduğu ülkelerde de orijinal kostüm satan dükkanlar bulabilirsiniz. Size alışveriş yapabileceğiniz birkaç mağaza ismi verebilirim. Sweatshirt ya da eşofman üstü gibi sizi koruyacak bir üst bulundurmanız sağlıklı olacaktır.
İnternet sitelerinden de bulabilirsiniz Online satış mağazası olan pek çok site mevcut.
Bunların dışında benim yıllardır kendi kostümlerimi oluşturduğum bir sistem var çok daha ekonomik oluyor. Mağazalarda bu yıllar İspanyol modası var. Buralardan aldığım etek, gömlek, bustiyerlere eklemeler yaparak dans ederken giyebileceğim kostümlere dönüştürüyorum. Örneğin eteğine volan eklemek , dantel eklemek, bustiyerlere ya da bale mayolarına püskül ekleyerek. Ya da pazarlarda ucuz kumaşlar oluyor bunlardan alarak diktiriyorum. Şanslıyım ki annem dikiyor kostümlerimi altından kalkamayacağı şeyleri de terziye diktiriyorum. İspanya’da da indirim zamanı çok güzel Flamenko için kostümler oluyor buradan da kumaş edinebilirsiniz. Ben deneyimlemedim ancak yine İspanya’da Feria zamanı sokaklarda pazarlar kuruluyormuş ve ikinci el kostümler çok ucuza satılıyormuş.
Fiyat aralıkları ise dikim yaptıracaksanız terzinizin vereceği bir rakam çok değişken oluyor.

2.Ayakkabı olarak en ideali maximum 5cm.yüksekliğinde ve kalın topuklu altı kösele üstten bantlı olanıdır. Ancak doğru ayakkabıyı temin edene kadar spor ayakkabı ve babet tarzı ya da karakter ayakkabısı olarak adlandırılan ayakkabı da giyilebilir. Fakat ayak pozisyonlarını doğru hissedebilmeniz için tabi ki bir an önce dansın gerektirdiği doğru ayakkabıyı edinmelisiniz. Başlangıç her zaman sıkıntılıdır. Pek çok şeye konsantre olmanızı gerektirir ve öğrenme aşamasında yanlış ayakkabı sizi danstan soğutabilir.
Karakter ayakkabılarını bale malzemeleri satan dükkanlardan temin edebilirsiniz ya da kostüm satan mağazalarda da bulabilirsiniz.
Flamenko ayakkabısının özelliği altının çivili olmasıdır. Burun ve topuk kısmında baş kısımları dövülmüş çiviler bulunuyor.Ayrıca burun kısmını da kullandığımız için ayakkabının bu kısmı da sertleştirilmiştir.
Başlangıç seviyesi için yarı profesyonel bir ayakkabı yeterlidir. Profesyonel ayakkabıdan farkı taban kısmının dikişli olması yerine yapıştırma olmasıdır. Bu da çok yoğun ayak tekniği çalışanların tabanı patlatmaması içindir ki Türkiye’de tabanı patlatacak kadar yoğun ayak tekniği çalışan bir dansçı olduğunu sanmıyorum. (Yoğunluktan kastım günde 6 saat ve haftada minimum 5 günlük bir çalışma temposu) Ben kendi öğrencilerime her zaman orijinal ayakkabı getirtmelerini öneriyorum. Bir sefer alınan doğru ayakkabıyı minimum 3 yıl giyebilirsiniz. Bu dans ülkemizde henüz yeni tanınıyor ve bazı dans ayakkabısı ustaları yeni yeni denemeler yapıyor. Ankara’daki bir usta ile ilk örnekleri denedik. Her geçen gün kendisini geliştiriyor. Pek çok öğrenci şu an bu ayakkabıları kullanıyor benim İstanbul’daki öğrencilerim dahil.Denemekte fayda var. Bu ayakkabıları Melis Cangüler Tasarım Mağazası'ndan görüp satın alabilirsiniz. ( Fulya 19 Mayıs Mahallesi Meriç Plaza 12/5 )
Bu ayakkabılar el yapımı ve İspanya’da tahminimce babadan oğula geçmiş. Dolayısıyla tekniğini biliyorlar.
Ayakkabıda ilk olarak baktığım şey sırasıyla çivilerin düzgün ve sık çakılıp çakılmadığı, sonra deri kalitesi, ayaktaki rahatlığı ve en son olarak da ücreti. Sevilla ziyaretim sırasında öğrencilerim için pek çok marka araştırdım. Tüm bu kriterleri göz önünde bulundurduğumda yaklaşık sekiz ayakkabı markası arasında yarı profesyonel ayakkabı için en uygun ve kabul edilebilir olarak 1950 yılında kurulmuş ve o yıldan itibaren ayakkabı üretmekte olan “Menkes“ markasını öğrencilerime gönül rahatlığıyla tavsiye edebiliyorum.
Menkes; 
http://www.menkes.es Tüm dünyada Menkes dükkanlarını bulabileceğiniz yerler New York ,Paris, Barcelona, Madris, Sevilla, Bilbao, Murcia, Corunia, Valencia, Oviedo, Mataro Ayrıca Portekiz ve Hollanda da distribütörlükleri mevcut.



Menkes internet sitesi’nde ayakkabıları aşağıdaki yolu izleyerek hesaplayabirsiniz.
Öncelikle dil seçimi yapabilirsiniz. ( sağdaki İspanyol ve İngiliz bayraklarından birini seçebilirsiniz) Daha sonra en solda Flamenco ikonunun altında Flamenco Shoes seçeneğini tıklıyorsunuz. Altta Online shop var. Bu ikonu tıklıyorsunuz. Sağda Enter online shop’u tıklıyorsunuz ve solda zapatos ( ayakkabılar) butonunu tıklıyorsunuz. ( tekrar dil seçiminizi yapmanız gerekiyor) ayakkabılar ekrana geliyor. Beğendiğiniz bir ayakkabı modeli üzerini tıkladığınızda aşağıdaki tablo açılır. Kutuları doldurup Calculate ( hesapla ) dediğinizde tablonun altında ayakkabının fiyatı görünür

   

Category :Beginner –ya da Semi-Prof -Başlangıç
Genre : Black leather – Siyah deri (Burada süet ve renkli de seçebilirsiniz)ıç seviyesi ya da yarı prof.
Nails: With Nails – Çivili
Size: 36 – Ayakkabı numarası ( Bu fiyatı etkilemiyor)
Width: B – Ayak genişliği ( Ayağınız taraklı ise C seçiyorsunuz, bu seçenek de fiyatı etkilemiyor)
Color: Black – ayakkabı rengi kendi zevkinize göre seçiyorsunuz.( Fiyatı etkileyen bir unsur.)
Heel: 5cm. farklı topuk yüksekliklerini seçebilirsiniz . ( fiyatı etkilemiyor)
Yanlarındaki + işaretine bastığınızda özellikleri, renkleri, topuk şekillerini gösteriyor. Örneğin heel
seçeneğinin yanındaki + işaretine basınca açılan kutu aşağıdaki resimde gösteriliyor.


Senovilla Artesano;

http://www.calzadosenovilla.com



Fabrikası Madid’de. İyi bir ayakkabı markası ancak yarı profesyonel ayakkabı üretmediklerini söylediler. Kendim kullandım. Çok rahat. İleriki seviyelerde kendi zevkinize uygun ve ayağınıza rahat gelen bir ayakkabı markasını seçebilirsiniz. Örneğin ben yıllardır Menkes kullandım ve sert bir ayakkabı olduğunu hiç düşünmedim. Sevilla’da pek çok dans okulunda Senovilla marka ayakkabı satıldığını gördüm ve merak ettim. Aldım ve denedim. Menkes’ten daha kaliteli bir ayakkabı ancak benim kullandığım ayakkabı çok hafif idi dolayısıyla derste bu ayakkabıyla dans etmemizi ancak performansta zorlanmamak açısından daha sert ve kolay ses çıkaran bir ayakkabı giymemiz önerildi. Ancak daha sonra katıldığım bir sınıfta İspanya’da Senovilla giyenlerden çok kuvvetli ses çıkıyordu. Sorduğumda topuk için pelesenk ağacı kullanıldığınıbu yüzden de çok daha kuvvetli ses çıkarttığını söylediler. Sanırım benim kullandığım Senovilla farklıydı. Standart dışı özel siparişler verilebiliyor. Bu hizmet bildiğim kadarıyla bütün ayakkabı mağazalarında mevcut.

Değişik Topuk Örnekleri; Tacón(topuk) Cubano


Yere basan alan geniştir ve topuk boyu kısadır diğerlerinden dolayısıyla daha dengelidir ve daha çok ses çıkartır fakat görüntü olarak çok zarif değildir. Yüksek topuğa alışkın olmayanlar için ya da erkek dansı yapacak bayanlar için, estetiği çok da önemli değil boyum da yeterince uzun diyenler için idealdir. 3,5 ;5 ve 6 cm.seçenekleri mevcut.


                                Tacón-clásico 


Klasik topuk modelidir. Oyuntusu yoktur.                             
Cubano topuğa göre daha zariftir fakat daha ufak çivi alanı yere temas eder.

5 ve 6 cm.seçenekleri mevcut.











Tacón Carrete
En zarif topuk modeli bence. Hem dengeli hem de yere temas eden çivi alanı klasik modelden daha fazla. 5 ve 6 cm. seçenekleri mevcut.   











İlgilenenler için topuk yapımı ile ilgili video Senovilla web sitesinden alınmıştır.



Begonia Cervera ;
http://www.begonacervera.com



Fabrika Alicante’de. Değişik dizaynlarıyla dikkat çekiyor. Alışılmışın oldukça dışında çizgilere sahip modellere sahip. Türkiye’de bir distribütörlükleri vardı .Begonio Cervera markasını öğrencilerim kullanıyordu ve memnunlardı. Ancak ben denedim ve rahat edemedim önceleri. İç kısmı süet ve ayağın iç kavisine oturuyor. Bana fazla rahat geldi alışamadım kullandığım diğer 3 markadan yani Menkes,Gallardo ve Senovilla,dan çok farklı geldi bana. Fakat sonradan pek çok modelini denedim ve kendime en uygun modeli buldum ve artık hep bu markayı giyiyorum. Denemiş olduğum modeller Tricolor Boto- Çok şık duruyor özellikle pantalon altında ,ancak bir rahatsızlığı topuk kısmı biraz alçak ayak içinden çıkabiliyor.
Angelito – En rahat kullandığım, en şık ayakkabılarından. bağcıklı olduğu için ayakkabı bir süre sonra bol olmaya başlasa  bile bağcıklarla sıkılabiliyor.
Tablas- Bu da çok rahat bir ayakkabı özellikle ayarlama tokası sayesinde üstten istediğiniz gibi kolayca ayarlayabiliyorsunuz.
Buen Estilo mağazası İstanbul-Nişantaşı’nda. Web adresleri: www.buenestilo.com.

Gallardo; http://www.gallardodance.com/

1951 yılında Lavapies yakınlarındaki Oso caddesi’nde kurulmuş. Pek çok grup bu ayakkabıyı kullanmış. ( Christina Hoyos Kumpanyası, Antonio Gades Kumpanyası, İspanyol Nasyonel Balesi gibi) Daha sonra Madrid’de Cabestreros caddesi’ne taşınıyorlar. 1997 yılında GallardoDance, S.L. yaratılıyor.Punto de venta C/Cabestreros 428012 MADRID ESPAÑA Tel: +34 915270100
Profesyonel ayakkabı konusunda iyi olmasına karşın yarı profesyonel ayakkabıda o kadar başarılı bulmadım. Profesyonel ayakkabı kalitesini beğendim. Deri kalitesi çok güzel ancak Menkes’e göre daha sert. Performans için bence ideal. Bu ayakkabının da sert olduğu söylenir. Şimdiye kadar kullandığım ayakkabılar arasında en memnun kaldığım ayakkabı (Begona’dan önce )oldu. Çabuk deforme olmuyor. İyi ses çıkartıyo, ayağı fazla yormuyor. İç deri ve dış deri kalitesini de çok beğendim.
Gallardo ayak şeklinize göre özel çalışma yapıyor. Bunun için az bir fiyat farkı ödemeniz gerekiyor.
İleriki seviyelerde kendi zevkinize uygun ve ayağınıza rahat gelen bir ayakkabı markasını seçebilirsiniz.
Ancak en doğrusunu, sizin için en uygun olanını kendiniz kullanarak bulabilirsiniz. Ayak yapıları, teknikler, beklentiler farklı. Ben ancak kendi deneyimlerimi size aktarabilirim. Şunu alın ya da bunu alın ve kullanın diye sizler adına bir seçim yapamam. Yine tecrübelerime dayanarak ilk ayakkabınızda çapraz bantlı, önden bantlı ya da bağcıklı modellerden kaçının. Bu tür ayakkabılar yandan tokalı modellere ya da lastik bantlı modellere göre daha kullanışsız ve rahatsızlar. Şu an ben en çok ortadan bağcıklı pencereli modelle rahat ediyorum. Bence ayağı çok iyi kavrıyor ve zamanla bollandıkça bağcıklar sayesinde ayakkabıyı üstten daraltabiliyorsunuz.
Kendim şimdiye kadar Menkes markada Tientos, Solea con Zorongo ve Martinete modellerini denedim en rahat model olarak Solea con Zorongo’yu önerebilirim. Daha uygun fiyatlı olarak Salon, Salon con Bulerias ve Solea modellerini de daha önce satın alıp kullanmış olan öğrencilerimden edindiğim olumlu tepkilere göre önerebilirim.
İnternetten sipariş verebileceğiniz adreslerden birkaçı: 
http://www.candelasevilla.com/web2008/index.php?&nom_cat=zapatos siteden defalarca alışveriş ettim hiçbir problem yaşamadım. Çok sıcak insanlar. Dükkan Sevilla’da
http://www.flamencoexport.com/lo-mas-vendido/zapatos-flamencos.html
https://www.flamenco-world.com/tienda/categoria/zapatos-de-baile/179/

Türkiye’de Elle ayakkabı firması Flamenko ayakkabıları üretmeye başladı Suna Akar aynı zamanda bir Flamenko dansçısı.Pek çok öğrencim kullandı bu ayakkabılardan.Farklı modelleri var. Yine sipariş üzerine çalışıyorlar. Hatta aynı modellerin günlük yaşamda kullanabileceğiniz çivisiz olanlarını da mağazalardan bulabilirsiniz.
Fiyatlar ise Türkiye’dekiler yaklaşık 150tl. civarlarında İspanyol markalar ise Profesyoneller 100 euro’dan başlıyor 180 euro’ya kadar hatta isteyeceğiniz ekstra özelliklere göre daha da artabiliyor.

Savaş Ay’ın Melis Cangüler ile söyleşisi

24 Ekim 2010, Pazar  Takvim Gazetesi
SAVAŞ AY
Eskimo’ya buz satan kız
Melis Cangüler uluslararası çapta yetenekli ve ünlü bir dansçımız. Yaşam boyu kazandığı başarılar arasında öyle bir şey var ki, yazıma bu başlığı attırttı.
Olmaz deneni başarmış çünkü Melis. “Eskimolara buz satıyor” deyişini hak edecek şekilde. İspanya’da, İspanyollara Flamenko öğretiyor iyi mi?
Bunu nasıl kotardığını anlatırken çok da mütevazı.
Diyor ki; “Daha çocukluk yıllarımda klasik bale eğitimi aldım.
Sonra çok alakasız gibi görünen bir fakülteyi, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Endüstri Ürünleri Tasarımı bölümünü bitirdim. 7 yılım Koç, Sabancı ve Nova Reklamcılık gibi dev şirketlerde tasarımcılıkla geçti. İş hayatıma başladığım da hobi olarak dans etmeyi de sürdürdüm. Ne zamanki flamenkoyla tanıştım büyülendim onun felsefesine.”
Lokantada
- Büyülenince ne yaptın peki?
- Profesyonel olarak çalışmaya başladım ama ucu bucağı olmayan bir umman gibi Flamenko.
- İlk dans gösterin neredeydi?
- (gülüyor) Lokantada.
- !!!!!
- “Venta Del Torro” adlı bir İspanyol Lokantası’nda dans ederek başladım yani.
- İspanyollara ders verecek kadar nasıl ilerledin, uzun uzun anlat harika bir şey çünkü bu.
- 2004′te Madrit’e “Avrupa Birliği Projesi ( Leonardo da Vinci Projesi)” kapsamında burslu olarak gidip eğitim aldım önce. Dünyaca ünlü Flamenko sanatçısı olan Eva La Yerbabuena ile çalışma fırsatım oldu. Orada öğrendiklerimi Türkiye’de hem tatbik ediyor hem de öğrencilerime öğretiyordum.
2005′ti… İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin sergilemiş olduğu Carmen eserinde sezon boyu Flamenko dansçısı olarak görev aldım. 2007 yılından bu yana da Ankara’da kurulu “Mavisiyah Flamenko Topluluğu”nun dansçısıyım.
- Türk-Japon Vakfı Musiki Korosu’nun “Endülüs’te Raks” parçasında dans ederken seyrettim seni. Ahali ayakta alkışlıyordu valla - Elimden geleni yapıyorum Savaş Abi. Sonrasında İrlanda Kültür Merkezi, İstanbul Üniversitesi, Bilgi üniversitesi, Gahraman Nasirov Uluslararası Sanat Merkezi, Mim Sanat Merkezi, Fazil’s Studio NYC eğitim verdim çok öğrencime. Şimdi “Flamenko Ankara Derneği”nde hocayım.

Bir ateş
- Sormayı unuttum.
Büyüledi demiştin ya, nasıl oldu Flamenkoyla tanışman?
- İstanbul’a İspanyol Nasyonel Balesi geldi onları izledim. Orada bir ateş düştü içime ve büyüdü.
Duydum ki bir kurs açılmış.
Hemen katıldım ve eleme sınavını geçip başladım macerama.
- Dans ederken kendinden geçiyorsun adeta Melis.
- Aynen. Dış dünya, gerçek yaşam, sıkıntılar hiçbir şekilde aklıma gelmiyor.
- Hala İspanyol öğrencilerine gelemedik.
- İspanya bu işin merkezi elbette. Bu nedenle her fırsatta oraya gidip en ünlü Flamenkocularla tanışıp çok şeyler öğrendim onlardan. Bu yıl Sevilla Flamenko Bienali’ne katılınca doruk yaptım kendi çapımda.
- Ne oldu doruklara çıktın?
- Aylar öncesinden internetten biletlerimi aldım ve doya doya Flamenko izledim. Açılışı harika sesiyle boğa güreşlerinin yapıldığı arenada Toros de la Real, Maestranza’da. “Historias de Viva Voz” adlı konseriyle Miguel Poveda yaptı. Gösteriler yoğunlukla Teatro Maestranza, Teatro Lope de Vega, Teatro Central, Teatro Alameda’da gerçekleşti. Tiyatroların büyüleyici atmosferi ile Flamenko’nun hüzünlü, neşeli, tutkulu, ateşli sanatı birleşince tadına doyulamayan anlar, saatler, günler yaşandı. Bienalde pek çok ünlü sanatçı yer aldı. Ben bir dansçı olarak daha çok dans gösterilerine gitmeyi tercih ettim. Hayran olduğum dansçılardan birçoğu bu bienalde dans etti. Eva Yerbabuena, Rocio Molina, Pastora Galvan, Concha Jareno, Andres Marin, Jose Maya,Javier Baron,Antonio Canales ( konuk sanatçı) Farruquito’yu izleme fırsatını buldum. İki müthiş eğitmenle tanıştım ve her gün 4′er saat ders aldım.
- Hep öğrenirken nasıl oldu da öğretmeye başladın?
- İspanyol olup da Flamenko bilmeyenler de var elbette. İşte onlara ekonomik ve başlangıç kursları veriyorum. İspanya’da da benden etkilenip ders alanlar var, Türkiye’de yaşayan İspanyollardan da. Bir yandan öğretmenim diyorum ama Flamenko bu, on yıllar da geçse hep öğrenci kalırsın.
Okyanusta yüzmek gibi anlayacağın Savaş Abi.

Eğitmen Seçimi ve Öğrencilerin Sorumlulukları

Eğitmen nasıl seçilmelidir:
Ülkemizde ne yazık ki henüz dans kültürü yeni oturuyor o yüzden bir takım konularda eksiklerimiz mevcut. Örneğin dans dersleri araştırılırken nasıl araştırma yapıp, bir eğitmen nasıl seçilmelidir bilmiyoruz . Yeni sezon açılmadan önce böyle bir konuda blog yazısı yazma ihtiyacı duydum. Yıllardır pek çok kişiye dans dersleri ile ilgili telefondan ya da internet üzerinden yanıt verdim. Bilinçsiz sorularla karşılaştım ve doğru bilgi almaları için yönlendirmeye çalıştım.

Peki dans dersi almaya karar verdim ,nereden başlamalıyım?

Çağımız malum internet çağı. En önce internette hangi dansın dersini alacaksanız o konuyla ilgili anahtar kelimeleri yazarak karşınıza çıkan okul ya da kişilerin web sitesi üzerindeki bilgilerini inceleyin. Eğitmenin özgeçmişi çok önemlidir. Aldığı eğitimler, ders verdiği yerler, dans geçmişi v.s. Tek başına özgeçmiş yeterli midir? Hayır. Varsa eğitmenin videolarını araştırın. Fotoğraflarına bakın ve enerjisini böylelikle hissetmeye çalışın. Bize verdiği enerji önemlidir çünkü bir mal değil hizmet satın alıyoruz. İnternet ortamı sadece bir ön araştırma aracıdır. Kendisiyle iletişime geçip telefondaki yaklaşımından da izlenimler edinirsiniz. Mail atıp ne kadar kısa sürede geri dönüş yaptığından, işine verdiği değeri ve önemi, saygıyı hissedebilirsiniz. Yazısındaki uslubu da size ipuçları verir. En son mutlaka kendisiyle yüz yüze görüşme talep edilmelidir. Çünkü en iyi iletişim göz göze yapılan iletişimdir. Size yaklaşımı,  sizin aradığınız kriterlere uygun mu değil mi en iyi bu şekilde anlarsınız. Yani özetle en önce teknik veriler toplanır, sonra iletişime geçilir ve bire bir temas kurularak hislerinizi de işin içine katarak bir karar verirsiniz.

Para mı? Bu en önce sorulan soru olmasına karşın bence en son sorulması gereken sorudur. Az öncede yazdığım gibi satın alınan şey mal değil hizmettir. O yüzden daha ucuz bir eğitim daha iyi bir eğitim demek değildir. Elbette ki maddi konu önemlidir ancak ilk sırada olması doğru değildir. Ayrıca kursların kuralları bazen kişilere göre esnetebilinir, promosyonlar, ödeme kolaylıkları gibi olanaklar sağlıyor olabilirler. Ders ücretlerinizi öğrenebilir miyim sorusuyla gelip başka bir şey sormadan telefonu kapatanlar var. Belki dersler çok ucuz ancak siz çok ukala, antipatik, alt yapısı sağlam olmayan biriyle temastasınız. Bu size doğru geliyor mu?

Sadece internet değil çeşitli yerlerde ilan da görmüş olabilir ya da arkadaş tavsiyesi de almış olabilirsiniz. Her ne şekilde olursa olsun, ders almaya karar verdiğiniz anda neden bunu istediğinizi, beklentilerinizi ( kurstan ve eğitmenden) mutlaka bir kağıda yazın. Dans çalışacağınız eğitmenle tanışın, ders verdiği mekanı görün ve içinize sindiyse, yazdığınız kriterlerin çoğuna uyuyorsa derslere o şekilde başlayın.

Öğrencilerin Sorumlulukları:
Ülkemizde dans konusuyla ilgili bir başka eksiklik de öğrencilerin para vererek satın almış oldukları hizmet ile her şeye hakları olduğu düşüncesidir. Oysa ki eğitmenlerin derslere ve öğrencilere karşı sorumlulukları olduğu gibi öğrencilerin de eğitmenlerine, derslere ve sınıftaki diğer arkadaşlarına karşı sorumlulukları vardır. Dans her ne kadar hobi olarak yapılıyor olsa da bu disiplinsiz olmayı asla gerektirmez. Bu en çok yanılgıya düşülen konudur. “Biz kafa dağıtmak için geliyoruz zaten “cümlesi bir kaçış cümlesidir. Evet , dans etmek kafamızı dağıtır, iş yerindeki, özel hayatımızdaki gerginlikleri, stresi hafifletir ve elbette ki ruhumuzu dinlendirir. Ancak bu demek değildir ki biz kafamıza estiği şekilde dans ederiz ,eğitim alırız. Dans ne şekilde yapılırsa yapılsın bir disiplin işidir. Eğer bu şekilde görülmezse bir süre sonra ilerleme olamayacağı için, dersler zevkten öte külfete dönüşecektir. Unutulmamalıdır ki grup derslerinde ortak çalışma, ekip çalışması vardır. Hizmeti tek başına almadığınız için eğitmenden sonra sınıftaki arkadaşlarınıza karşı da sorumluluklarınız vardır. Rahat davranışlarınızla, sizinle aynı parayı ödeyip sınıfta olma hakkını kazanmış  bir şeyler öğrenip, ilerlemek isteyen arkadaşlarınıza, hazırlıklı gelip daha hızlı ilerleyebilecek kişilere de engel olmuş olursunuz. Bu size uygun değilse özel ders almanızı tavsiye ederim.  O zaman sorumluluğunuz sadece eğitmeninize karşı olur.

Öğrenci eğitmenini seçebildiği gibi eğitmen de öğrencisini seçebilir ve belli kontenjandaki sınıfta yer alabilmeniz, seçmiş olduğu eğitmenle çalışabilmeniz için bir takım konulara özen göstermeniz, çaba göstermeniz, efor sarf etmeniz gereklidir. Bunlar neler midir?

  • Derslere saatinde hatta öncesinde gelip uygun kıyafetleri giyerek bir önceki derste öğrenilenler tekrarlanarak derslere hazırlanılmalıdır. Bu olamıyorsa bile kesinlikle ders başlamadan en az 5 dakika önce sınıfta hazır olunmalıdır.
  • Derslere ne çok aç ne de çok tok gelinmelidir. Hafif bir miğdeyle her zaman daha iyi bir verim alınır.
  • Öğrenciler derslere gelirken mutlaka dansa uygun giysilerle gelmelidir. Ve en geç 1 ay içinde yapılan dansa uygun olan ayakkabı edinilmiş olmalıdır. Detaylı bilgiyi size dağıtılan kitapçıklarda ya da web sitemdeki http://melisflamenco.com/merak-ettikleriniz/   bölümünden alabilirsiniz. Her zaman öğrencilerime verdiğim bir örnek var. Tenis oynamaya pingpong raketiyle gidemezsiniz değil mi? O yüzden doğru ayakkabı ve giysi seçimi olmazsa olmazıdır bu işin.
  • Derslerde temiz olmak da çok önemli bir konudur. Çantanızda yedek t-shirt ya da body, havlu bulundurmalısınız.( Islak mendiller da bir hayli işe yarıyor)
  • Derste öğretilenlerin tekrarı çok önemlidir. Sınıfa hazırlıksız gelen bir eğitmen sizi ne kadar mutsuz ederse, derslere tekrarsız gelen öğrenci de eğitmeni o kadar mutsuz eder. Unutmayın ki eğitmenlerin de öğrenciler kadar motivasyona ihtiyaçları vardır. Bu motivasyon öğrencilerin derse olan ilgisi, öğrenme isteği, derslere devamlılığı ve derslere hazırlıklı gelmeleriyle sağlanır. Eğitmen verdiği emeğin karşılığını almak ister. Genel bir kanı vardır. Paramı ödüyorum ya, kime ne. İyi bir eğitmeni motive eden şey tek başına para asla olamaz. Eğitmen bilgilerini aktarabildiğini hissetmelidir. İstekli, gözleri parlayan, sorular soran, öğrenme hevesini eğitmenine hissettiren öğrenci bir eğitmen için çok değerlidir. Unutulan başka bir konu da, eğitmenlerin, hayatlarını adamış oldukları sanatları ve öğrencileri sayesinde para kazanıyor olduklarıdır. Sizler nasıl maaş sistemiyle çalışırken bir gün bile maaşlarınız geç yattığı için motivasyonu düşüklüğü yaşıyor ve patronlarınıza tepki gösteriyorsanız biz eğitmenler için de durum bundan farklı değildir. Yaşam hepimiz için aynı. Hepimiz hayatımızı para ile idame ettiriyoruz. O yüzden ödeme günlerinizi takip etmeniz, olabildiğince günüde ödemeniz, geçiktirecekseniz de önceden eğitmenlerinizi bildirmeniz adil olacaktır.

Tüm bu anlattığım konuları İspanya’daki eğitimlerimde inceledim. Derse geç kalan fena şekilde azarlanıyor, tekrar yapmamış olan kişilerle eğitmen ya ilgilenmiyor ya da öğrenciyi yine azarlıyor, parasını ödemeyen öğrenciyi derse almıyor. İnanın bu şekilde olunca profesyonel olarak da sınıfa gelseler hobi amaçlı da gelseler karşılıklı olarak iki tarafın da verimi daha yüksek oluyor. Ülkemizde ne yazık ki kurallar sevilmiyor, kurallara ne trafikte ne bankada ne başka yerde uyulmuyor. Ancak sıkıntısını yine bizler çekiyoruz. Kurallar hayatı çoğu zaman zorlaştırmaz aksine kolaylaştırır. Trafik örneğinden yola çıkarsak, yurtdışında yaya olmak ülkemizde yaya olmaktan kat kat daha kolaydır çünkü arabalar kurallara çok bağlıdır. Bilirler ki hata yaparlarsa cezasını fazla fazla öderler.

Öğrencilerin kendi hesaplarını kesmeleri:
Bir diğer konu da öğrencilerin kendileri hakkında çok çabuk hükme varmalarıdır. Öyle ki bu işin profesyoneli olan, kendilerini başta inanarak teslim ettikleri eğitmenlerine bile danışmadan kendileri hakkında karar verip dersleri bırakmalarıdır. “Ben öğrenemiyorum, bana yakışmıyor, sizin elleriniz çok estetik benimkiler değil, falanca kişi benden çabuk öğreniyor” v.s. Her öğrenci çok yetenekli olacak diye bir şey yoktur. Önemli olan sistemli çalışmaktır. Daha az yetenekli biri bu açığı her zaman daha fazla çalışarak kapatabilir. Öğrenme süreci devam eden bir süreçtir. İşin içine girdikçe ne kadar az şey bildiğimizi anlarız. Tabi bu bizi yıldıran bir şey olmamalı aksine her gün kendimizi geliştirdiğimiz için mutlu olmalıyız. Flamenko bir salon dansı değildir. Tango ve Latin kökenli danslara göre farklıdır. Kısa sürede figür öğrenip dans etme şansımız yoktur. Daha çok sahnede icra edilen bir danstır. Bunun dışında “fiesta”larda doğaçlayarak da icra edebiliriz. Ben bu dansı daha çok klasik bale eğitimine benzetiyorum. Teknik eğitimin yoğun olduğu bir dans türü Flamenko. Bu dansı icra edebilmek için iyi bir ritim duygusuna ve iyi bir ritim tekniği çalışmasına ihtiyacımız var. Üst bedenin, ellerin ve ayak vuruşlarının aynı zamanda kullanılıyor olması eğitim sürecini uzatan etkenlerdendir. Klasik bale ve modern danstaki gibi iyi bir üst beden eğitimine, enerji kullanımı eğitimine ihtiyaç vardır. Ayaklarla ritim yapıldığı için yoğun bir ayak tekniği çalışması gereklidir. Minimum 1 sene içerisinde haftada 1 gün 1,5 saatlik bir çalışmayla bir koreografi öğrenip müzik eşliğinde dans edebiliriz. Tabi bu süreçte öğrencinin kendi kendine ne kadar çalıştığı da çok önemlidir. Derste , eğitmen verilen sürede sadece bildiklerini aktarabilir. Pratiğini yapmak, bir önceki derste öğrendiklerini unutmadan derse gelmek öğrencinin sorumluluğundadır. Eğitim sürecinin hızlanması öğrencinin dansa yatkınlığı, ritim duygusunun kuvvetli olması, daha önce başka bir dans eğitimi almış olmasına göre değişkenlik gösterir. Tüm bunlar süreci hızlandıran unsurlardır. Ancak çok fazla hırs yapmadan doğal sürecinde ilerlemeye özen göstermeli, algımızı açık tutmalıyız. Bol bol Flamenko dans videosu izlemeli, müzik dinlemeliyiz ancak bu dansı sadece çok sevdiğimiz için yaptığımızı unutmamalı, başarıdan çok mutlu olmayı hedeflemeliyiz başarı zaten çalışmak, istemek ve sevgiyle kazanılacak bir şeydir.  bknz. http://melisflamenco.com/ogrenci-sorulari-vol-2/ 

Kendimize şans tanımalıyız. Hiç birimiz konuşmayı, okumayı sökmeyi, yeni bir dil öğrenmeyi çok hızlı yapmadı değil mi? Hepsi için bir süre gerekti. Ben konuşamıyorum zormuş deyip konuşmamayı ya da yürümek zormuş deyip oturmayı seçmedik değil mi? Hepsi için belli bir süre gerekti ve biz inandık ve yaptık. Dans için de aynısı geçerli. Kendimize çok fazla zorluk yüklüyoruz. Hemen sonuca ulaşmayı bekliyoruz ve bunun da kısa bir sürede olmasını istiyoruz. Keşke hayat bu kadar kolay olsa ama ne yazık ki değil. Emeksiz kazanılan hiçbir başarı benim için keyifli ve değerli olamaz. Öncelikle ufak ufak hedefler koyun kendinize. Bu hiçbir zaman kıyaslama şeklinde de olmamalı. Falanca kişi kadar hızlı, çabuk, iyi öğrenmeliyim olamamalı. Herkesin yapısı, yetenekleri, öğrenme şekli farklıdır. Önemli olan kendinizi iyi tanımanız, kendinize karşı dürüst olmanızdır. Süreç odaklı olursanız çok daha mutlu ve başarılı olursunuz. Eğitmenlerinize kulak verin ve inanın. Size bekleyin, sabredin diyorsa doğrudur. Onlara bu yüzden para ödüyorsunuz. Bilmediğiniz bir konuda size yol göstermeleri için. Hangi dans türünü seçiyorsanız iyi düşünün, analiz edin ve hissedin. Size, karakterinize ne kadar uygun bir dans olduğunu anlamaya çalışın. Derslere katılmadan önce bol bol video izleyin ki ruhunuza hitap ediyor mu anlayın. Farkındalık hayatın her alanında olduğu gibi dans konusunda da çok önemli. Kendinizin farkında olun.

2010 Sevilla Flamenko Bienali’nden izlenimler




Her yıl olduğu gibi bu yıl da İspanya’daydım. Genellikle Eylül ayı’nı tercih ediyorum çünkü hava sıcaklığı biraz daha dayanılabilecek seviyeye geliyor. Sevilla ‘ya 5. gidişim. Her sene 1 ay vakit ayırabiliyorum çünkü Türkiye’de dans dersleri veriyorum ve çeşitli gruplarda dans ediyorum. Hem kendimi geliştirmek hem de motivasyon olması için mutlaka gitmeye özen gösteriyorum. Bu yıl daha çok Bienal izlemek için gittim. İki senede bir Sevilla’da gerçekleşen Flamenko gösterilerinde bu yıl çok izlemek istediğim pek çok isim vardı. Aylar öncesinden internetten biletlerimi aldım ve doya doya Flamenko izledim. Bu yıl harika iki eğitmen ile tanıştım ve hergün 4 saat ders aldım. Fikrimi değiştiren iki eğitmen Manuel Betanzos ve Andres Pena’dır. Flamenko dansı ile ilgilenenlere bu eğitmenleri tavsiye ediyorum. Aslen İstanbul’luyum 2 sene İstanbul- Ankara arası yolculuk yaparak 2 sene de yerleşik olarak Ankara’da derslerim ile gösterilerime devam ediyorum. Bu yıl derslerimi Ankara’da yeni açılan bir sanat merkezi olan Odeon Sanat Merkezi’nde gerçekleştiriyorum.
15 Eylül- 9 Ekim tarihleri arasında İspanya’nın Sevilla şehri’nde 16.Flamenko Bienali gerçekleşti. Açılışı harika sesiyle Boğa güreşlerinin yapıldığı arenada Toros de la Real, Maestranza’da.”Historias de Viva Voz” adlı konseriyle Miguel Poveda yaptı. Gösteriler yoğunlukla Teatro Maestranza , Teatro Lope de Vega, Teatro Central, Teatro Alameda’da gerçekleşti.Tiyatroların büyüleyici atmosferi ile flamenkonun hüzünlü, neşeli, tutkulu, ateşli sanatı birleşince tadına doyulamayan anlar, saatler, günler yaşandı. Bienal’de pek çok ünlü sanatçı yer aldı. Ben bir dansçı olarak daha çok dans gösterilerine gitmeyi tercih ettim. Hayran olduğum dansçılardan birçoğu bu Bienal’de dans etti. Eva Yerbabuena, Rocio Molina, Pastora Galvan, Concha Jareno, Andres Marin, Jose Maya, Javier Baron, Antonio Canales ( konuk sanatçı) Farruquito’yu izleme fırsatını buldum . Dansçıların yanında takipçisi olduğum ve çok sevdiğim birkaç vokalisti de izledim. David Lagos, Arcangel, Mujerez, Estrella Morente, Marina Heredia izleyebildiğim birkaç vokalistti. Ayrıca gitar konserleri de vardı. Paco de Lucia, Tomatito, Nino de Pura gibi. Fakat bu konserlere gidemedim. Paco konseri biletleri çok önce tükenmişti ne yazık ki. Yine de İstanbul’da bu yıl kendisini dinleyebildiğim için biraz olsun avunabildim.
Bazı dansçılar kumpanyaları (dans company’leri) ile gösteri yaptılar. Bazıları tek kişilik gösteri sergilediler. Bundan önce sadece 2002 Bienali’ni izleme şansım olmuştu. Geçmiş yıllara göre flamenko gösterilerinin daha çok Tiyatral unsurlar içerdiği ve modern dans ile birleştiği en belirgin farklardan. Hemen hemen pek çok dansçı bu tarz gösteriler sundu bizlere. Bazıları bu karışımı çok iyi özümseyip yansıtsalar da bazılarının üzerinde fazlaca sırıttı. Flamenko flamenko olmaktan çıkmıştı ve eski tadı alamadım açıkçası. İzlemeyi çok istediğim, Türkiye’de sadece videolardan ya da Youtube’dan takip edebildiğimiz isimler sahnede performans sergilediler ancak hayal kırıklıkları oldu. Örneğin Farruquito “Puro” dediğimiz saf flamenko’yu, bir Çingene olarak ve Flamenko tarihine adını yazdırmış köklü bir Çingene ailesinin bir ferdi olarak, en iyi tanıtan, yansıtan , yaşatan bir dansçı olmasına karşın trend’e uyum sağlamak istemiş olacak ki Latin müzikleriyle bir karışım yaparak bizlerin karşısına çıktı. Okulda ve çevremde pek çok kişiyle fikirlerimizi paylaştığımızda hep aynı hayal kırıklığı ile karşılaştım. Yenilik tabi ki kesinlikle gerekli ancak belki bazıları gelenekleri asla terk etmemeli ve bize geçmişi unutturmamalı diye düşünüyorum.
Başka bir hayal kırıklığı ise yine hayranı olduğum bazı sanatçıların hazırlıksız sahneye çıkmış olmalarıydı. Enerji düşüklüğü ve organizasyonsuzluk, provasızlık çok çalışılmış, çok özenilmiş, üzerinde çok düşünülmüş gösterilerin yanında hemen sırıtıyordu. Yani artık daha bilinçli bir Flamenko izleyicisi var bence. Ve çıta biraz yükseltildi bazı sanatçılar tarafından o yüzden bundan sonraki senelerde izleyici bulabilmeleri için daha iyi hazırlanmış olmaları gerektiğini umarım kendileri de fark etmişlerdir.
Çok iyi produksuyonlu gösteriler vardı örneğin Eva Yerbabuena ve Rocio Molina gösterileri yönetmen, ışık, sahne düzeni, dekorları ile çok profesyoneldi bunun yanında çok samimi , çok sıcak bir atmosferi bize yaşatan konserler de oldu örneğin David Lagos, Mujerez Jerez’den geldiler ve bizlere oranın samimi havasını yansıttılar.Yine değinmeden geçemeyeceğim bir isim de muhteşem sesi, güzelliği ve sadeliğiyle Marina Heredia .3. albümü “Marina Heredia “ ile Teatro Lope de Vega’da sahne aldı. Granada’lı 30 yaşındaki genç sanatçı açılış ve kapanışı popüler şarkılardan sınıfından kabul edilen Pregones ile yaptı . Olgun ve aynı zamanda taze ve parlak bir sese sahip olduğu söylenen şarkıcı Tangos, Fandangos del Albaicin, Minera y Levantica, Malaguena, Solea, Siguirilla, Bulerias, Alegrias, Rumbas formlarını seslendirdi. Konserin sonunda süpriz olarak ise Alegrias formunda Farruquito dans etti. Ayrıca gösterisinin diğer bir konuğu da Parrita idi. Birlikte düet yaptılar. Yine konuk gitarist Diego del Morao gitarıyla büyüledi. Gitarda Jose Quevedo Bolita ve Luis Mariano Palmas ve Koroda Anabel Ribera, Toni Nogaredo ve Jara Heredia Perküsyonda ise Paquito Gonzalez yer aldı.
Melis Cangüler

Yazı tarihi: Eylül 2010

Flamenko’nun Hayatıma, karakterime kattıkları


  • Farklı bir kültürü tanıma merakı uyandırdı
  • Başka bir sosyal çevrem oluştu
  • Daha özgür bir hayatım oldu
  • Kendi işimin patronu oldum
  • Ayaklarının üzerinde durmanın ne demek olduğunu öğrendim
  • Korkularımın üzerine gittim
  • Monoton olan yaşamımın monotonluğunu kırdım
  • Egolarımın farkına varıp, bunları birer birer sevgiye dönüştürme niyet ettim
  • İnsanlarla nasıl iletişim kurmam gerektiğini öğrendim
  • Bildiklerimi aktarmayı öğrendim
  • Paylaşmayı öğrendim
  • Hedefe ulaşmanın ne kadar zorlu bir süreci olduğunu ve bu süreçte emeğin,çabanın  önemini anladım
  • Kendimi sevmenin önemini fark ettim
  • Kendim olmaya niyet ettim
  • Kendimi olduğum gibi kabul etmeden gerçekten özgürleşemeyeceğimi fark ettim
  • Hiçbir şeye körü körüne bağlanmamak gerektiğini, yaşamın akışına ayak uydurmak gerektiğini, direncin zarar verdiğini öğrendim
  • Ritm duygumu geliştirdim
  • Bedenimin farkına vardım ve bedenimi daha fazla sevmeye başladım
  • Herkesin özel olduğunu ve tek olduğunu anladım ve bu dansın herkeste başka şekillendiğini gördüm, anladım, kabul ettim
  • Mutlu bir birey, huzurlu, sevgi dolu, içindekiyle bütünleşmiş biri olmaya karar verdim ve bunun yollarını aramaya niyet ettim.